Metin, oturduğu kafenin camından göremediği denizi hayal ederken, garson kız ada çayını getirdi. Kız, adisyon fişine çizik attıktan sonra gitti. Metin, 2018 yılında karşılaştırmalı edebiyat bölümünü bitirmiş, 2019’un Kasım ayında da askere gitmişti. Askerliği 1 Haziran’da bitirip memleketi olan Konya’ya dönmüş, sonra ani bir kararla İstanbul’a yerleşmeye karar vermişti. İstanbul’da yaşamak hiç de hesapta yoktu en başta. 2012 yılında az da olsa İstanbulda yaşamıştı gerçi. O yıl, başına bir sürü olumsuzluk gelince tekrar Konya’ya geri dönmüştü. ”Bir daha İstanbul’a ayak basanın da…” deyip İstanbul’a geri dönmemeye yemin etmişti güya. Ama şimdi, Kadıköy semtindeki bir kafedeydi işte. Ada çayını yudumlayıp göremediği denizi hayal ediyordu. İngilizce öğretmenliği yapmak istemişse de bunu başaramadı. Başvurduğu her özel okul onu reddetmişti hiç tecrübesi olmadığı için. Bu yüzden Kadıköy’deki A101 markette çalışmak için başvuru yapmıştı. Heyecan ve endişe ile geri dönüş yapılmasını bekliyordu. Yoksa cebindeki parası kısa süre içinde bitecek ve ortada kalacaktı. Biraz sonra çayını bitirip cüzdanından para çıkardı ve bardağın altına koyup kafeden çekip gitti. Birkaç dakika yürüdükten sonra Kalamış Atatürk parkına vardı ve kayalara oturup denizi izlemeye başladı. Birkaç dakika oyalandıktan sonra Rüştiye sokaktaki dairesine doğru yürümeye başladı. İki dakika sonra dairesine varıp girdi.
Birkaç gün sonra…
Metin, başvurusu onaylanınca A101 markette çalışmaya başlamıştı. İşe öncelikle ürünleri yerleştirerek başladı. Sonra yazarkasayı öğrettiler ve kasadan ürünleri geçirmeye başladı. Koronavirüs önlemleri kapsamında yüzünde siperlik ve maske vardı tabii. Sıra ile ürünleri barkod okuyucusundan geçirmeye başladı. Sıra bir sonraki müşteriye gelmişti. Metin, ürünleri geçirdikten sonra müşteri olan bu kızla göz göze geldi. Turuncu saçlı olan bu kız parayı ona uzattı. Metin, parayı alıp üstünü verdi. Kız da domates salçası ve makarna paketini kaptığı gibi marketten çıkıp gitti.
Bir ay sonra…
Metin ve turuncu saçlı kız oturma odasındaki rahat koltukta oturmuş birbirine bakıyordu.
”Acıktın mı?” diye sordu turuncu saçlı kız.
”Hayır. Sana bir şey sormak istiyorum.”
”Dinliyorum…”
”Bir aydır çıkıyoruz. Şu ana kadar benden bir şikayetin var mı?”
Kız biraz düşündükten sonra ”Bir şeyleri çok kafana takıyorsun. Bunun dışında bir şikayetim yok.”
”Evlenelim mi?”
”Ne! Bu da nereden çıktı şimdi?” diye karşılık verdi turuncu saçlı kız.
”Beni sevmiyor musun yoksa?”
”Elbette seviyorum. Ama evlenmek için sence de erken değil mi? Sonuç olarak bir aydır beraberiz.”
”Seni yeterince tanıdığıma inanıyorum.”
”Metin… Aceleye gerek yok. Daha önümüzde uzun bir zaman var.”
”Peki canım. Dediğin gibi olsun.”
Beş gün sonra…
Metin, işten çıkıp dairesine geldiğinde kapının önünde başka bir adama ait ayakkabılar gördü. Aklına hemen kötü bir şeyler getirmek istemedi ve yavaşça kapıyı açıp girdi. Girer girmez yatak odasından gelen sesleri duydu. Metin, böbreğine bıçak saplanmış gibi iki büklüm oldu ve nefesi kesildi. Tanıdığını düşündüğü kızı hiç tanımamıştı belli ki. Deliler gibi sevdiği kız, yatak odasında başka bir adamla işi pişiriyordu. Metin, kendine gelir gelmez göğsünde kabaran aşırı bir öfke ile koridoru geçip yatak odasına daldı. Odaya girer girmez çırılçıplak bir halde turuncu saçlı kızı ve şişman ve tipsiz olan adamı gördü. Turuncu saçlı kız Metin’i görünce panik içinde ”Kahretsin! Ne zaman geldin?” diye söyledi.
Metin, doğruca turuncu saçlı kıza bakıp ”Neden?” diye sordu, güçlükle.
Turuncu saçlı kız ağlamaya başladı. Biraz sonra ”Bu durumu açıklayacak bir lafım yok,” dedi.
”İkiniz de terk edin burayı. Yoksa elimden bir kaza çıkacak,” dedi Metin, öfkesini yutmaya çalışarak. Turuncu saçlı kız ve adam acele ile giyinmeye başladı. Giyindikleri vakit acele ile daireden defolup gittiler. Metin de yere çöküp ağlamaya başladı. Öyle içten ağlıyordu ki onu kim görse içi parçalanırdı. Sevdiği kızdan böyle bir darbe yemek onu mahvetmişti. O an bu değersiz hayatına son vermek istedi. Daha fazla yaşamanın bir anlamı yoktu onun için. Bir daha aynı şekilde darbe yemek istemiyordu. Hayır, yine kaldıramazdı böyle korkunç bir ihaneti. Kendine gelip göz yaşlarını sildikten sonra banyoya gitti ve yüzünü yıkadı. Aynada, ağlamaktan şişmiş ve kızarmış gözlerini izledi bir süre. Havluyu alıp yüzünü kuruladıktan sonra oturma odasına, daha doğrusu, bir zamanlar turuncu saçlı kızla sohbet ettiği, gülüp eğlendiği odaya geçip oturdu. Bir süre sessizliğin o korkunç ve gürültülü uğultusunu işittikten sonra kumandayı alıp televizyonu açtı. Televizyon açılır açılmaz haber kanalı çıktı hemen.
”Evet sayın seyirciler, şimdi üçüncü haberimize geçiyoruz. Gün geçmiyor ki yine bir kadın, korkunç bir cinayete kurban gitmesin. Adana’nın Seyhan ilçesinde yaşayan Fatmanur K., iki yıl önce boşandığı eşi tarafından sokak ortasında vurularak öldürüldü. Beş el ateş edilerek öldürülen Fatmanur K. sağlık ekipleri geldiğinde çoktan hayatını kaybet…”
Metin öfke ile kanalı değiştirdi. Ne zaman bir kadının öldürüldüğünü duysa bütün vücudu kaskatı kesiliyor ve öfkeden deliye dönüyordu. Kadınların böyle cinayete kurban gitmesi onu her zaman çok üzmüştü. Bu olaylar yüzünden hemcinslerinden nefret ediyor ve utanıyordu. Kanalları biraz daha gezdikten sonra televizyonu kapattı ve daireden çıkıp Atatürk caddesine vardı. Bu cadde üzerindeki midyeciye girdi ve beş tane midye söyledi. Her ne kadar midyeden nefret etse de siparişi vermişti. Midyeler gelince hepsini teker teker mideye indirdi. Parayı ödedikten sonra çıkıp caddede dolaştı. 23.30’a kadar gezdikten sonra dairesine dönüp üstünü değiştirmeden yatağa kendini attı ve gözlerini kapattı.
Dört yıl sonra…
Metin, artık çok başka bir adamdı. Artık iki çocuk babasıydı. Üç yıl önce, bir arkadaşının vesile olmasıyla tesettürlü bir kızla evlenmişti. Kız, çok güzel değildi ama yine de bir çekiciliği vardı. Metin, bütün artı ve eksileriyle kızı kabullenmiş ve onu sevmişti. Kız da onu seviyordu. Bir akşam, Metin, eşi ile balkonda oturmuş konuşuyordu.
”Yiyecek bir şeyler ister misin?” diye sordu Metin’in eşi.
”Hayır, bir şey canım istemiyor. Yarın pikniğe gidelim mi?”
”Ah! Çok iyi olur. Çocuklar da istiyordu.”
”Çocuklar uyudu mu?”
”Evet, ne oldu?”
”Hiç… Sorayım dedim.”
”Akşam namazını kıldın mı?”
”Aha! Az daha unutuyordum…” dedi Metin ve girip abdest almaya gitti. Eşi de balkonda oturmaya devam etti. Ertesi gün hep birlikte pikniğe gittiler. Metin’in eşi ve çocukları çok mutluydu. Piknik onlara iyi gelmişti. İkindinin sonuna doğru eve döndüler.
Bir hafta sonra…
Metin, işte tanıştığı bir kadınla görüşmeye başlamıştı. Bu kadın Metin’den on yaş büyüktü. Zaman içinde daha sık görüşmeye başladılar. Metin’in eşinin bu durumdan henüz haberi yoktu. Metin, şüphelenmesin diye eşine yalan söyleyip duruyordu. Metin, bir akşam bu kadının evine konuk oldu. Gülüp konuştuktan sonra kadın Metin’in kucağına oturdu ve onu öpmeye başladı. Bu eylem, tahmin edeceğiniz gibi yatakta bitti. Metin birkaç dakika sonra üstünü giyinip evden ayrıldı. Cadde üzerindeki bir parfümeri mağazına girip parfüm aldı ve kadının kokusunu bastırması için üstüne sıktı. Sonra taksiye binip ailesi ile yaşadığı apartmana vardı. Apartmandan içeri girer girmez bir pişmanlık duymaya başladı. Birkaç dakika önce onu çok seven eşini aldatmıştı. Yıllar önce aynı şeyi ona bir kız yapmıştı. Şimdi aynı suçu kendi işlemişti. Neden böyle bir şey yapmıştı? Neden eşine ve çocuklarına böyle bir şekilde ihanet etmişti? İçindeki pişmanlık arttıkça artmaya başladı. Asansöre binip oturduğu katın düğmesine bastı. Asansör kata varınca kapı açıldı. Metin asansörden çıkıp daire ziline bastı. Kapı biraz sonra kızı tarafından açıldı. Metin, kızını öpüp içeri girdi. Eşi, Metin’in yediği halttan habersiz bir şekilde mutfakta yemek yapıyordu. Metin, mutfağa girdi ve eşine sarılıp öptü.
”Güzel karım yine ne yemek yaptı?”
”Etli dolma yaptım. Seversin değil mi?”
”Sen yaparsın da sevmem mi?”
”Sen parfümünü mü değiştirdin?” diye sordu eşi.
Metin, bu kılçıklı soruyu duymayı beklemiyordu. Bu parfümü, birlikte olduğu kadının kokusunu bastırmak için sıkmıştı. Bunu bilmeyen eşi, doğal olarak kocasının parfümünü değiştirmiş olmasını garipsemişti.
Metin sakin kalmaya çalışarak ”Evet, parfümü değiştirmeye karar verdim.” dedi.
”Peki, bu parfüm de güzelmiş.”
Birkaç dakika sonra eşi ve çocuklarıyla yemek yedi. Sonra eşine hava almak için dışarı çıktığını söyledi. Eşi, bunu ilk başta garip görse de kabul etti. Metin, kalbini kasıp kavuran pişmanlık yüzünden nefes alamayacak hale gelmişti. Aldatıldığında dünyası başına yıkılmıştı. Şimdi aynı ihaneti eşine layık görmüştü. Eşi, bu ihaneti öğrense mahvolurdu. Metin, berbat bir ruh hali içinde sahile vardı. Hıçkırarak ağladıktan sonra denize girip derinlere doğru yüzdü ve nefesini tutmaya başladı. Kısa süre sonra aldatmış ve aldatılmış daha da kötüsü paramparça bir kalp taşıyan adam olarak hayatını kaybetti. Cesedi birkaç gün sonra denizden çıkarıldı ve morga konuldu. Eşi, Metin’in öldüğünü öğrenince dünyası başına yıkılmıştı. Ama neyse ki aldatıldığını hiçbir zaman öğrenmeyecekti. Sadece Metin’in yaşamaktan vazgeçmiş bir adam olarak öldüğünü bilecekti. Birkaç gün sonra Metin Zincirlikuyu mezarlığına defnedildi. Eşi ve çocukları gözyaşları içinde onu kara toprağa verdi. Biraz daha ağladıktan sonra, Metin’i, uzun süre yatacağı o vahşet ve yalnızlık evinde bir başına bırakıp gittiler. Metin, ona eşlik eden yalnızlığı ile beraber hiçbir zaman dizginleyemediği ve sahip olmayı beceremediği paramparça bir kalp ile çürüyüp gidecekti.