1.Bölüm; Aylin
20.10.2015
Hayatımda ki her şey ters giderken, bunları yazmayı başladığım an düzeldi. Sanki durmak için kağıdın kalemle buluşmasını bekliyordu felaket silsilesi. Çok uzun zaman önce nefret ederek bıraktığım bu deftere şimdi özlemle yazmak… Şeye benziyor… Bir şeye benziyor işte…
Bu güne gelecek olursak, inanılmaz bir şekilde her şey normaldi. Sıcak suya nescafenin karışması gibi, nefes almak gibi…
Şimdi de üç yıl öncesine gidelim. Ben on altı yaşındayken olan felakete. Annem ölmedi, babam geri gelmedi… Sadece kardeşim intihar etti. Daha sekiz yaşındaydı ve hayatına son vermeyi seçti. Ölüm nasıl bir şeymiş onu merak ettiği için intihar etti işte. Çok ‘olabilir’ bir şey değil mi?
Kardeşim Aylin, çok hayalperest bir kızdı. Kimsenin aklına gelmeyecek oyunları hayal eder, kendi zekasının üstünde soruları sorardı. Ve bir gün ‘ölüm’ü merak etti. “Ölüm nasıl bir şey?” diye sordu. “Ölümü hissetmek” istediğini söyledi.
Ona aldırmadım. Hatta onu ciddiye bile almadım. Ona güldüm ve “O hissi sadece ölerek hissede bilirsin” dedim. Ve oda hissetti. Ölümü hissetti…
Üç yıl önce; 20.10.2012
Güneşin gök yüzündeki parıltıları kendini belli edince gözlerini açtı Meyra. Güzel bir gündü.
Yatakta kendisine gelmeye çalışırken, güneş yüzünü okşuyor ve tatlı bir sıcaklığın bedenine yayılmasını sağlıyordu. Meyra herkesten çok farlı bir yapıya sahipti. En kötü anlarına mutluluğu bulaştırır ve gülümsemeyi becerirdi. Trajedi ile dalga geçer ve onları mutsuzluğun sebebi yapacağına mutluluğun gölgesi yapardı.
Bu günde gün biterken acısını alayla örttü.
On altı yaşına basacağı bu gün, yirmi Ekim günü, kardeşini kaybetti. Ve sadece “Aylin ölümü hissetti” dedi alay dolu bir sesle…
Not; Bu hikaye Meyra ismindeki genç bir kızın yaşadıkları ile ilgilidir. Onun hikayesini onun günlüğünden okuyacağız. İyi veya kötü yorumlarınızı bekliyorum.
-Yuvarlak Gözlük-