Dün bütün gece düşündüm. Saat beşe doğru evden çıktım. Şehir merkezine kadar yürüdüm. Kimse dışarıda değildi. Herkes bir uykunun içindeydi ve kendi rüyasını görüyordu. “Bir ben uyanığım galiba” düşüncesini başımdan savıp yürümeye ve üşümeye devam ettim. O kadar insan varken neden beni bulur bu tarz şeyler? Kaç gece yüzüstü bıraktım rüyalarımı . sahi ben kaç yıldır ağlamıyorum? Kötü olan ağlamamak değil, isteyip de ağlayamamak bence. Ne fark eder ki zaten ağlayamadıktan sonra. Hem birinin ağlaması için yani en azından o duygu yükünün altına girmesi için gözyaşı şart mı? Mesela kadınlar her gün ağlıyorlar değil mi? (okuyucular bu soruya sesli cevap verdi). Zaten tahminlerim hep böyle yanlıştır.
Bir şehrin merkezi bile insanın şehirde olduğuna dair bir his uyandırmıyorsa o şehir olmamıştır. En azından bir yerlerde insani bazı hatalar yapılmıştır demektir. Şehir merkezleri; saat kuleleri, reklam tabelaları, heykeller ve yaya geçitleri. Bir şeyi saymayı unuttum sanki ama önemli değil( şehir merkezini bıraksan da derdini anlattığın bölüme geçsek).
Bir insan düşündüklerini söyleyemiyorsa o düşünce yarımdır. Birisi eğer simit almak için simitçiden simit isteyemiyorsa yeterince acıkmamıştır. Ders sırasında öğretmenin söylediklerine karşı çıkamıyor ya da babasının koyduğu kuralları çiğneyemiyorsa o çocuk yarım asidir; asimtrak. En önemlisi ise eğer bir kişi sevdiğine sevdiğini söyleyemiyorsa yarım sevmiştir onu. Hiçbir gecenin tamamını onu düşünerek geçirmemiştir. Hiçbir sigaranın hepsini onun özleminden içmemiştir. Bir güne bir gün yolun sonunda onun olduğunu hayal ederek yürümemiştir. Herşey bunlar gibi yarım kalmıştır.
Şimdi bazılarımız diyecek ki “Bir şeyi ifade etmek için illa konuşmak mı lazım?”(yazar bu soruyu biraz düşündü). Tabii haklısınız bir şeyi ifade etmek için onu sözlü bir şekilde yapmak zorunda değilsiniz. Zor geçen günün sonunda aslında kafanızda hiç öyle bir şey yok iken hatta bunu başkası ile yapsanız ızdıraba dönüşecek bi kahve içme etkinliğini kimseye değil ona teklif ediyorsanız. Kimsenin dinlemediği ve paylaşınca değerini kaybedeceğini düşündüğünüz şarkının sözlerini onun kulağına fısıldıyorsanız. Saçma sapan bazı film ve dizileri araştırıp beyninizin ve zamanınızın sınırlı sermayesini boşa harcıyorsanız. Gecenin bir köründe annenizi değil de onu arıyorsanız, evet haklısınız. Ona sevdiğinizi söylemek zorunda değilsiniz. Zaten bunların ya da vb.nin yarısını bile yapsanız yani yarım bile bıraksanız karşıdaki sizi anlayacaktır.
Herkes yarım duyguları tanır. Ergenlikte başlayan birçok duygu ergenlikte kalır. Bazı insanlar yaşları çok ilerlemesine rağmen hala ergenlikte gibi davranırlar (okuyucular etraflarındaki bu insanları gözünün önüne getirdi). Bu insanlar neden hala bu kadar isyankar ve duygusallar? Hiç mi dertleri yok bu insanların? Başka hiç birşeyi dert etmedikleri yetmezmiş gibi gidip bir de yetmişinde dünyayı gezmeye karar verirler. Kimse de bu adamlara karşı çıkmaz. Bence kimse çıkmasında çünkü o insanlar hayatlarında yarım kalan bazı duyguların tamamlanması için rahatlarını kaçırıp bütün riskleri kabul ediyorlar. Benimde böyle bir arkadaşım var mesela hatta birkaç tane. Şimdi burada isimlerini anmak istemiyorum. Hala çok duygusallar. Neyse…
Bu arkadaşlarımdan bir tanesi gerçekten çok yüksek mevkilere gelebilecekken potansiyelini küçük bir ihtimale bağlayıp harcadı. Hayatı birçok üniversiteliye göre hala iyi. Düşünmeyi ve konuşmayı da çok iyi biliyor. Çoğuna göre onun bu tecrübesi bir mutluluk nedeni. Bazıları “ ya oğlum sanki biz onu yapmayı bilmiyoruz!” diyebiliyor içinden. Evet kardeşim sen onu yapmayı bilmiyorsun çünkü hayalini somut hale getiremeyecek kadar aciz ve korkaksın. Senin gibi birçok adam dışarıda bir yerlerde sevmedikleri işleri yapıyor. Sevmedikleri hayatı yaşayıp, sevmedikleri kadınlarla sevişiyorlar. İşte bunların hepsini düşünmeden şikayet etmeden geceleri sıcak yatağında sevemeyeceğin bir günü daha bekliyorsun. Kendini bile eleştirmekten aciz bir şekilde her yaptığın hareketini “erdem” timsali gibi yaşıyorsun. Sen hayattaki parazitsin. İstemesen de öylesin. Küçük adamlar seninle ilgilenince kendini tanrı zannedersin. Büyük adamlar ilgilenince de gururlanırsın. Aptal herif… Hayatının başında hedeflerini belirlemedin çünkü belliydi. Sonra gittin işe girdin. Hiç düşünmedin “İlerde yapamayacağım şeyleri şimdi yapayımda sonra bu rutinin içine gireyim.” demedin. Bir de utanmadan gittin hemen evlendin. Aşık olmayı düşünmedin, istemedin. İsteseydin beklerdin. Paran olur olmaz evlendin. Sonra çoluk çocuk yuvarlandın gittin. Hiç rahatını bozmadın. Uykunu kaçırmadın. Sigaraya bile başlamadın. Sevgililerine hep evlenecekmişsin gibi baktın. Amaç; dini bazı kuralları lehine çevirmek. Sen hayatın tadını çıkarmaya çalışanların parazitisin.
Ben o güzel insanların yolundayım. O yolu yürüyeceğim. Her rahata vardığımda o insanları düşünüp bozacağım rahatımı. Vuracağım yine kendimi yollara.
Sen bulut tenli kız seni de böyle bir çocuk ya çeldi ya da çelecek. Sen benimle beraber yürüyemezsin. Bu bir “sen beni kovamazsın, ben istifa ediyorum.” repliği değil. Benim zaten yarım bıraktığım şeyler sadece yarım olan şeyler. Sen de hayallerin, umutların ve hayatın ile yarımsın. Hiç düşünmez yaparsın. Hiç üşenmez koşarsın. Bir güne bir gün üşümezsin. Hiç mi geceleri düş görmezsin. Keşke bir gün düşünseydin ve o gün düşümde seni görseydim.
Geceleri şehir merkezleri olmaz. Gece bulutlar beyaz değildir. Bulutlu gecelerde beyaz yıldızlar bile görülmez.
“Geldiğini gördüğümde söndürdüğüm yarım sigaranın hatrına”
28.11.16/00.21