Bir zamanlar komşumuz İran’da Şah, Muhammed Rıza Pehlevi’nin saltanatı hüküm sürüyordu.
İran halkı yoksul, sefil az gelişmişliğin girdabında ezilirken; şahın özel uçağı bile vardı.
O tarihlerde, ilk numaralı gözlüğümü almak için girdiğim bir gözlükçüde, Erzurum Üniversitesinde okuyan İranlı bir öğrenciyle tanıştım.
Önce havadan sudan, öğrencilikten söz ettik, sonra ülkelerin kalkınmışlığını, halkın yaşamını muhabbetimize konu eyledik.
Cumhuriyet rejimi ile şahlık rejimini yan yana koyduk artı ve eksilerini masaya yatırdık.
Ben masaya yatırdık dedim de siz çok inanmayın! Aslında yeni tanıştığım İranlı öğrenci, kendisine yöneldiğim her soruda kendisini dinleyen olup olmadığından emin olmak için sağa-sola, arkasına- önüne bakıp ondan sonra cevap veriyordu.
O tarihlerde Şah Rıza Pehlevi’nin som altından klozeti Jeti gündemdeydi.
Basın Pehlevi’nin jeti ile ilgili her gün yeni bir şeyler yazıyordu.
Basın dedimse, bugün bizde olduğu gibi, havuz medyası, yandaş görsel TV kanalları yoktu!
Yalnızca özgür yazılı basın vardı ve okunma oranı ya da tirajı günümüze göre çok düşük sayılırdı.
İran’ın şahlık döneminde yaşadığını, Türkiye yıllar sonra tartışıyor ve yaşıyor.
Şah Rıza Pehlevi rejimi gerçek bir diktatörlüktü. Demokrasinin (D)’si Cumhuriyetin C’sinden söz edilmez, akla bile gelmezdi.
O dönemde İranlı öğrenci ile konuştuktan sonra Mustafa Kemal Atatürk’ün ne kadar ileri görüşlü bir Devlet adamı olduğunu daha iyi idrak etmiştim.
Düşünebiliyor musunuz?
İşgal edilmiş, orduları dağıtılmış, başkenti düşman askerleri ile kuşatılmış bir imparatorluğun Generali, Devleti içine düştüğü çıkmazdan kurtaracak, imparatorluğun küllerinden yeniden bir devlet yaratacak: Padişahlığı ve Halifeliği kaldıracak ve Rejimin adını Cumhuriyet koyacak!
Yapılan şey bu gün bile kimilerine göre akla ziyan!
Günümüzden yaklaşık 1 asır önce gerçekleştirilen muhteşem rejimi şimdi bile içine sindiremeyen bağnazlar var.
Saraya heves ediyorlar, Şah Rıza Pehlevi rejimini aratmayacak kadar lükse meyletmişler.
Yaptırdıkları 1150 odalı Ruhsatsız Saray’ın Klozeti Altın varak mı değimli çok da önemli değil!
Kullanılan Su bardaklarının tanesi 1000Tl mi değil mi onunda pek kıymeti harbiyesi yok!
Önemli olan ne biliyor musunuz?
Bu gün Türkiye’nin bunları konuşuyor olması, tartışması önemli ve de çok çok acı.
Yolsuzluk, Yoksulluk ve de yasaklar Şah Pehlevi rejimini aratmayacak boyutta.
Çevremize bir bakalım!
Korkmadan, iktidarın yaptıklarını eleştirebiliyor muyuz, kendi kendimize samimi olarak soralım!
Evet diyebilen, yandaş, havuzdan beslenen basın ve bir de paraya tapan- kul hakkından korkmayan, Milletin ….mına koyacağız demekten keyif alanlar olacaktır.
Hukukun (H)’si Anayasanın(A)’sı Kanunu (K)’si Buzdolabında bile değil! Devlet Adamlığının (A/D)’Sİ Tır Şoförlerine emanet edilmiş.
İlaç Kutularının Altında Seyahate çıkmış!
Bu pisliği/kiri delilleri ile ortaya çıkartan gazetenin genel yayın yönetmeninin alenen tehdit edilmesi dünya basının gündeminde cirit atıyor.
Sahi, Şah Rıza Pehlevi’nin rejimi ile günümüz Türkiye’sinin rejimi arasında fark görebiliyor musunuz?
Ümit edelim ki Türkiye “Ruhullah Humeyni” rejimine razı olmasın
ORDA BİR KÖY VAR UZAKTA
Orda bir köy var, uzakta,
O köy bizim köyümüzdür.
Gezmesek de, tozmasak da
O köy bizim köyümüzdür.
Orda bir ev var, uzakta,
O ev bizim evimizdir.
Yatmasak da, kalkmasak da
O ev bizim evimizdir.
Orda bir ses var, uzakta,
O ses bizim sesimizdir.
Duymasak da, tınmasak da
O ses bizim sesimizdir.
Orda bir dağ var, uzakta,
O dağ bizim dağımızdır.
İnmesek de, çıkmasak da
O dağ bizim dağımızdır.
Orda bir yol var, uzakta,
O yol bizim yolumuzdur.
Dönmesek de, varmasak da
O yol bizim yolumuzdur.
Ahmet Kutsi TECER
Arşiv ‘den!