Sahi diyorum bu yaşadıklarımız bir rüya ve kâbus mu diyerek kolumu çimdikliyorum, acıyor kolum demek ki rüya kâbus karabasan değil bir gerçekmiş… Keşke ah keşke bir rüya olaydı bir karabasan olaydı uyanınca oh rüyaymış der rahatlardık ama gelin görün ki birkaç gündür yaşadıklarımız Eylül ve Leyla kızımızın vahşi şekilde öldürülmeleri gerçek ve hakikat! İnsan küçücük bir çocuktan ne ister ki? Sevmek okşamak koklamaktan başka? İnsan bu kadar alçak ve rezil nasıl olur? Şeytan bu kadar insanı nasıl dürtebilir derken izahı zor hem de çok zor, kelimeler sözler kifayetsiz kalıyor!
Geçenlerde Ahmet Zeytinci kardeşimin yazmış olduğu ve bu konuya tamda uyan bir başlıklı yazısı vardı” Kişi Başına Düşen Adam Gibi Adam Sayısını Arttırmamız Lazım” gerçekten de kardeşimin dediği gibi adam sayısını artırmamız gerekir, Rabbim yardımcımız olsun. İşimiz gerçekten hem zor hem de kolay, idam sehpasını kurarak hak edenin hakkını vermek gerekir.
İyilik ve kötülük bizim içimizde, tıpkı karanlık ve aydınlık gibi iç içe ve birbirlerinde ayrı durur. Karanlığın kapısını açmamak için iyilikle kapatmak gerekirken, bir insanın içinde veya bir yerlerde öylece yaşar karanlık, aydınlıkla ve kapısı açıksa karanlığın iyilikle kapatılmayı beklerler… Kötülüğün kapısının bir daha açılmaması kapatılması bu olayların son bulması dileğimle, vesselam.
Mehmet Aluç