Sancısı dünden bugüne uzanmaya çalışan yaralarımı mutluluğu bana satmak için çabalayan isimsizlere gönderdim. Biliyorum, bir şeyleri elde etmek; elde etmeyi beklemekten daha zor değil artık. Bekleyiş duvarlarını yıkıp kalbimin tarumar edilmiş yanlarını öpücüklerime boğarak iyileştirdim. Martılar güldü, muhabbet kuşları asıl görevlerinin muhabbet etmek değil; kanatlarının güzelliğini seyretmek olduklarının farkına vardı. Kendime sarıldım, saçlarımı öptüm, gözlerime gülücük seferberliği ekleyerek dokunduğum, baktığım her şeyin bana gülümsemelerine fırsat tanıdım. Her insan kendi mutluluğundan sorumludur. Bir başkasının vurgun yeri ezberleyişlerinde konaklamak senin mutluluğunu askıya almana sebep olmamalı. Düşünsene, sen, gökyüzünün göz kırpışlarında kahkaha sebebi olabileceğine inanıyorsan kim seni üzebilir ki?
Kalbimin kalpsiz solmuş çiçeklerinde izi olan tüm dikenleri kopardım kalbimden. Çünkü artık biliyordum, ben bana verilenleri değil; almaya hakkımın olduğu her şeye sahip olduğumun bilincinde olarak alabileceklerimin kısmet sebepli maviliğinde gökyüzünün arkadaşı olabilirdim. Sen de düşün, siyah günleri damlatan kader midir, yoksa senin onları almak için çabalayışların mı?
Neden birçok insan mutluyken, bazıları mutluluğun sadece bir isimde yaşadığına inanıyor? Neden bazı insanlar istedikleri her şeye sahip olabiliyorken, bazıları sadece onları seyretmekle kalıyor? Bu kaderin onları kayırmasından mı ibaret? Kaderle kim anlaşma yapabilir ki mutluluğu satın alabilmek için?
İnanmak, başarmanın yarısıdır klişesinin yatılı misafiri mi oluyor hep mutlu olanlar? Görüyorum, beni benden başkasının mutlu etmek için cüret bile edemeyeceğini. Ben saçlarıma, gözlerime, ruhuma bitmez şarkılar söylerken kim mutsuz edebilir ki onları? Saçlarımı dağıtıp, gözlerimi ağlatıp, ruhumu karartıp hep aciz mutsuzluklarda kalmamı kim sağlayabilir ben istemezsem?
Dağıtıyorum seyyar mutsuzlukları. Kalbim onların beleşe kondukları konforlu sandıkları bir yer miydi ki hep beni seçtiler? Kankalığımızı burada sonlandırıyorum kalpsiz sevilerle. Ben, elimi attığım yollarda kaldırımın bile aşkla konuştuğu o kız olmayı seçiyorum. Eğer sen de buna hazırsan bil ki; mutluluk zaten hep senin…
Şimdi, sadece dönüp bakıyorum ne halde olduklarına ardımda bıraktıklarımın. Mutlular mı, mutsuzlar mı bu beni ilgilendirmiyor. İstedikleri kadar kaderin rahatsız nefretinde soluklanabilirler ben onları bile affediyorum. Biliyorum, ben izin vermeseydim hiçbiri cesaret edemezdi beni kalbimden vurmak lüksünün onları mutluluk sandalında gezdirmek temennilerine kanmaya…
Gelelim bugüne, yarın bugünün önemli huzurunda bekleme salonuna alındı sadece. Bugün yarın olmadan yarının kaygılarıyla tahterevalliye binmem ben. Kim alçakta, kim yüksekte, bunun için üzülmem. Sen misin arzularında kıpırdayan hedeflerimin? Mutluluklarımın ikiz kardeşi, gel, gel sen de gel; hoş geldin. Küçük ellerimle sizi kucaklamaya, büyük zaferlerimle bizi kutlamaya hazırım.
Biliyorum, solak ya da sağlak olmak gibi bir seçimdir başarılı olmak. İlk hangisiyle başlarsan sadece onu yapabileceğine inandırırsın kendini. Aslında bir denesen, ikisini de yapabilirsin. Başarısızlık senin kendine verdiğin hezimet ödülündür aslında. Çoğu zaman farkına bile varmazsın.
Mavi boncuklar nazardan koruyamadıkları için değil; kendilerinin benden daha güzel olamadıklarının farkına vardıkları için artık işlev görmüyorlar. Mavi boncuklar bile benim kadar şifa dağıtan olamıyorlar.
Bırak, gitsinler. Sen buradaysan sürekli yanında olamayacak olan bir şeyleri neden yanında tutmak için çabalıyorsun ki? Senden başkası ölünceye dek seninle kalabilir mi? En mahrem yanlarının hayatının, bedeninde sırrını sakladığın tek insan sen değil misin? Bırak, olmasınlar böyle mutluluk cahili insanlar hayatında. Onların tek amacı; mutluluğu senden satın alıp küçük bir mutlulukla seni kandırmaktan başka bir şey değil. Sen sadece küçük mutluluklara mı layıksın?
Ayaklarına, ruhuna, yüzüne, bedeninin dört bir yanına ve hayatına büyük mutluluklu ölümsüz güller serecek insanlara layık değil misin sen?
İsimlerini bile hatırlamıyorum gelip geçenlerin, zaten hiçbir zaman hayatımda olamamışlardı. Beni ben olarak kabullenip, ruhumun aynasından beni olduğum gibi göremeyen birileri hayatıma girebilmiş sayılabilir mi ki? Hayalet avcılığında onları teslim almıştım ve görünmezliklerine bel bağlamıştım, bu yüzden benden başkası göremiyordu onları… Artık ben de bana görünmelerini istemiyorum; farz edelim ki bir kaza oldu, o kazada görünmezliklerine olan dokunulmazlığım ortadan kalktı ve ben de onları göremeyenler arasına dâhil oldum. Yoklardı, olmayacaklardı, özürlü sevenler engelleri aşabilecek cesarette olamazlardı. Dost sandıklarımı, yâr saydıklarımı ve şansın bana koşarak geldiğine şahit etmeye çalıştıklarımı bıraktım olmadıkları yerlere. Olamamak ürkütmez nasıl olsa onları, çünkü zaten yoklardı. Onlar olamamak için vardı; varlık böylesi bir varlığı kabul edemez ki.
Ruhuma sağlık. Polis imdat çığlıklarıyla kendimi aradığım kaldırım taşlarında düşmeyi marifet sandığım ve sürekli düştüğüm günleri görüyorum şimdi. Bu da benim sakar sevişlerimin parodisi olsun ne yapalım.
Şarkılar kalbimi acıtmaz oldular ya hani; mendili onların melodilerine teslim ettim bu yüzden. Kendi melodilerinde kendi gözyaşlarını silmek onlara iyi gelecektir bundan sonra.
Yağmur yağacak belki, belki fırtına da olacak. Hayatın kendini tam olarak teslim etmeyişinin gayretleri olarak geçecek bunlar kaderin alnına. Alın yazım imzamı kendisine yakıştıran olacak. O vakit zorunda kalacağız elbet yolculuklarda mobeselere takıldığımız gibi hayatta da ufak tefek girizgâhın kaprislerine takılmak kabullenişlerimizi.
Sakın ürkme o zaman, zaman gibi onlar da geçer derin nefes almaya devam et. İmzamı önce alnıma attım ya hani; ellerim, yanaklarım, bacaklarım ve en mühimi ruhum da ister. Onları kıramayacağıma göre kaderden özür dilerim. Verdikleri kadar seçtiklerim de kader; bu yüzden tek onu suçlayamam.
Sen de suçlama. O vakit mutluluğun m’si de koşarak gelsin kahkaha arabamın arkasından, düğünde para almak için koşan çocuklar gibi şen olsun koşuşu. Harflerinin geri kalan kısımları direksiyonun başında da, haberi yok. Evet, ölünceye dek ve öldükten sonra da evet; zengin mutlulukların öz annesi olmayı kabul ediyorum. Şimdi, aşk mühendisi hayat; benimle kendini yaşatır mısın?
Dilara AKSOY