yine ağlamaklı oldum. yaşadığımı fark ettim, ya da öleceğimi, aynı şey. çok uzun zaman sonra oturup yine vasat bir şarkı yazdım. öznesi meçhul. sonra sordum kendime, samimi miyim bunları yazmakta. hissediyor muyum yazdıklarımı. yoksa fonetiğe uysun diye mi sıralıyorum öylece kelimeleri melodi kaygısı güderek. boş ver, en son konuşulacak şeyler bunlar.
ben yusuf atılganın sinemadan çıkmış insanıyım. tuhafım. bunu diyorsam bilin ki öyle olmak istiyorum, demek ki değilim. bu yaşıma kadar ne kadar tuhaf olduğumu hep söylediler. kimler? akranlarım. benimle konuşmaya tenezzül edenler. kendime bir ad koymaktan kaçışım, beni ısrarla hiçliğe sürüklüyor. bu normal. tuhaf bile demek istemiyorum kendime. ne zamandır demek isteyip de diyemediklerim bunlar. içimi döküyorum. KAPIŞ!
bu çocukluktan kalmadır. bilen bilir. bilmeyene sözüm yok. okumuyordur zaten. okumak kelimelere bakmak değil elbet. bunları biliyoruz. hadi bilmediklerimize gelelim. çocukluğumdan beri, dediler, sen şusun, ben de o muyum diye sormaya bile kalkışmadım, sahiplenmedim de, onlar öyle dediler, itiraz etmedim, kabul de. sen erkeksin dediler, bilmem öyle miyim, sen müslümansın dediler, bilmem öyle miyim, sen bir ülkenin vatandaşısın dediler, bilmem öyle miyim, sen dediler, dediler de dediler, benim içimdeki hep aynı tonda, bilmem öyle miyim… bir soru dahi değil. bir reddediş aslında. beş yılı bulmamıştır bu reddedişi fark edişim. kendimden çoğu zaman memnun olmasam da, onların dediği şey olmamakla övünebilirim. kendi olmaklığım kendi olmaklığımdır ve ötesi berisi olmasın diye uğraşıyorum.
ki ah o uğraş ne yaşantılar heba etmedi…
ben kendimi bulacağım derken, yaşamakla arama perdeler çektim. ergenliğim bu perdelerle uğraşmakla, boğuşmakla geçti, hala gerçekten kaldırdığımı söyleyemem, ama aralayacağım noktaları biliyorum, ya da her zamanki gibi bildiğimi sanıyorum. bu sanıya da olgunluk diyorum. kendimi bulmuş değilim, perdeler ise her zamankinden daha karmaşık. bir bitişin arifesindeyim.
bu yaşıma kadar, beni seven, sevmek isteyen, kadınlar oldu, adamlar da oldu, ben perdelerle, camlarla, duvarlarla uğraşayım derken hep kaçırdım son seferleri. benim de sevdiğim oldu, az kez, şarkılarda erittim hep, oysa yaşamak vardı, şarkılarda yaşamayı seçtim. sonra bir baktım ki şarkılar benim yerime yaşamaya başlamış. bitiyor ömrümüz, bitiyor, şarkımın ilk nakaratındayım. tekerrüre düştüm, notalar minör gidiyor, kasvet var, yalnızlık var, uydurulmaya çalışılan yaşantılar, yaşanmışlıklara çevrilecek onlarca an var, ah, kime…
perde, ardını gösterir cinsten, cadde işlek olmasa da boş değil, saklıyorum kendimi perdenin ardına, koskoca bedenim sahi saklıyor mu beni o perde? birinin gelip açmasını mı bekliyorum yoksa açarsam perdeyi kaybedeceğimden mi korkuyorum? ya da, ben o perdeye mi bağlıymışım, bunca yıl…
içimi döküyorum. bitmedi tükenmedi içim. kelimesi bitmeyesice. bak ne akletti bu aklı evvel, daha bu akşam, kapatsalar dedim bir odaya beni, elde de bir tebeşir, bir de yatak var dört duvarın arasında, ne yapardım. sonra hemen alfabeyi yazmak geldi içimden, ama öyle hepsi bildiğim harflerin, a b c ç d e f g ğ h ı i j k l m n o ö p q r s ş t u ü v w x y z, sonra bunları karıştırıp karıştırıp kelimeler türetmek, ve bütün o kelimeleri cümlelermişçesine art arda yazıp da duvarlara doldurmak istedim. tüm yaptığım da bu değil mi?
anlam, kelimelerde değil, harfte değil, cümlede de değil, okuyanın gözlerinin ardında… sana öylesine muhtacım ki, okumazsan çıldırırım!