Kızlarla vedalaşıp araçlarımıza yöneldiğimizde saat gece yarısını çoktan geçmişti. Evet meşhur kızlar gecemiz; Sıkı dost olan üç kadının kadehlerin değil de dedikodunun dibine vurulduğu, balıkların yanında meze yapılan şuh kahkahalarla dolu fasıl rutini… Bu, normalde ayda birken bu aralar haftada bire döndü. Sebep de benim. Ben ve yaptıklarına arkasından sinirlenme hususunda henüz hakkını veremediğim o adam. Neyse ki her iki başlığı da dostlara bıraktım. Her zaman öyle olmamış mıdır? Kötü zamanda pekişmemiş midir aslında arkadaşlıklar? En intikam kokulu, en teskin edici güç cümleleri bu zamanlarda sarf edilmemiş midir hep? O nedenle dostlar tarafından yeteri kadar savrulan küfür vardı masada ve bu bana eve gidene kadar rahat rahat yeter. Zaten son iki haftadır buluşmalarımızı sıklaştırmak da kızların talebi. Madem öyle deyip, beni masumlaştıran onu suçlulukla köpürte köpürte yıkayan cümleleri de onlara bıraktım gece boyu… Arabaya binerken fark ettim de, unuttukları bir şey var! Psikolojimi dibe çekmeyeyim derken alkolik olup çıkacağım. İkinize de aferin kızlar! Ya bana ne demeli? -Güçlü kadını oynamak için neden ısrarla ilk -sarhoş değilim, araç kullanabilirim- cümlesini seçtim şuan gerçekten bilmiyorum. İlla eylemsel bir şey seçmesem de olurdu. Gerçi benlik sıkıntı yok; profesyonel bir topuklu ayakkabı kullanıcısı olarak, en apartman topuklusuyla bile çizgide rahatlıkla yürüyebilirim şuan. E Anneme -yarım saate evdeyim- mesajını da hatasız yazdım daha ne! Kaldı ki mesaj yazmayı hatırlamam bile başlı başına ayıklık belirtisi… Tamam, ikna oldum yola çıkabilirim. Tabi ki çıkabilirim. Bu gece hiç olmadığım kadar yürekliyim. Sadece yürekli ama… Güçlü asla değil. Gel de bunu polise de anlat hadi…
Kafamdaki endişe; mekânla evim arasındaki yarım saatlik yolu yarılayıp, boş olan İstanbul yoluna girdiğimde bile geçmedi. İncek’ten Eryaman’a gelirken şiddetle yağan yağmuru daha yeni ciddiye alıp sileceğin hareket hızını arttırabildim. Yağmur ve alkol… Tedirginim. İstemsizce emniyet kemerini yokladım üzerimde. Oh takmışım! Hiç olmazsa o olması gerektiği gibi. İşte beklenen an; ordalar. Olması gereken her zamanki yerlerinde… Aramızda yaklaşık bir km’lik mesafe… Durdurursa ne diyeceğim şimdi polise? Direkt soruyla mı cevap versem acaba? Mantıklı bir açıklama bulmamı sağlayana kadar belki bana zaman kazandırır. Sen hiç aldatıldın mı memur bey deyip patlatırım arkasından ikinci soruyu… Tek celsede evliliğini bitirdin mi? İşte bu! Sorularım hazır. Evet/Hayır diye kestirip atmazsa en az bir dakika cepte… Ya da kussam akabinde hemen! Nihayetinde artık midemde alkol kalmamış olmuyor mu? Bu da B planı olsun.-Tamam, polis işi bende- diyene kadar zihnimdeki saçmalıklarla geçtim bile yanlarından. Oh! Şükretmek için fazla günahkâr kan değerlerine sahibim biliyorum ama yine de teşekkürler Allah’ım.
Kendime, bagajımda üç kiloluk uyuşturucu madde saklıyor muamelesi yaptığımı biliyorum. Ne yapayım? Yasal cezasını kestiremediğim için, sanırım alkolün de etkisiyle sorumluluklarımı suiistimal etme kaygısı bunları düşündüren. Aslında sadece üç yaşındaki kızım bile başlı başına bir sebep. Anne ve babasının evi arasında yaşamı boyunca mekik dokumaya mahkûm edeceğimiz minik kızım… Üzgünüm yavrum. Olan biteni anlatmam için için henüz çok küçüksün. O nedenle sana şimdiden söz yarın bebeklerini istediğin kadar salona saçabilirsin. Şimdi kendimi daha iyi hissettim işte. Annem kadar olamasam da ben de elimden geleni yapacağım çocuğum için. Ah annem! Fedakârlıkta kimse eline su dökemez. Hele ki kalkıp gelmesen bir de bakıcı derdimin olacağı bu süreçte. Aniden sonlanan evlilik, bitmesi gereken ücretsiz iznim ve müdürü olduğum bankadan eve en erken altıda dönüşüm… İyi ki geldin ve ben gelene kadar iyi ki kızım eşsiz kanatlarının altında.
Aklımdakiler de ben de Eryaman’a geldik sayılır. Şimdi daha iyiyim ama. Beynimdekileri üç beş santim açtığım şoför camımdan karanlığa savura savura gelirken gözüm yolun kenarındaki kadına takıldı… Sebebi bu saatte orda oluşu değil ona zaten az çok aşinayız. Sorun birine benzetmem. Tanıyor gibi oluyorum ama emin değilim. Teşhis edememem; saçlarından akan yağmur sularının yüzüne dağıttığı makyajından… Yaklaştıkça tam da yanından geçerken nihayet tanıdım. Evet, o; İmzalar toplanarak bile bir türlü daireden çıkarılamayan, yan sitemizin istenmeyen sakini nam-ı değer Sarı Asuman. Evli kadınların ve mutaassıp kesimin bir numaralı düşmanı… Hatta bence esmerlerin de… Sarının, tüm tonlarını terk edip onun saçlarında -sarı dediğin böyle olur- deyip dile geldiğine yemin bile edebilirim. Tepeden tırnağa -ben buradayım- demenin vücut bulmuş hali gibi bu kadın. Abartılı topuklu ayakkabıları da yine kendisi gibi iş başında… Beden ölçüsünden her zaman bir numara küçük davetkâr dar kıyafetleri sırılsıklam… Belli ki işler yolunda gitmemiş; Nisan yağmurları ona posta koyup kazanacağı paraları da yüzündeki makyajıyla alıp götürmüş bu gece.
Bizim Asuman yaklaşık beş metre geri de kaldı ki gözüm istemsizce dikizden baktığım arkamdaki araca takıldı. Öyle sebepsizce kornaya bastı çünkü şoför. Bu kez teşhiste Asuman’a harcadığım kadar çaba harcamadım. Oracıkta tanıdım. Şoförü değil eylemi. Aa! -düüt- diye korna sesi ile etrafa pis hormonlarını saçan gizli sapıklardan herhangi biri değil mi bu? Bak görüyor musun bu yağmurda bile -ben de buradayım- dercesine iş başında şerefsiz. Bak şimdi ya! Nasıl sinirlendim. Müşterisi olup dursa, konuşsa anlarım hani… Bana ne der geçerim. Sen de umursamasan olmaz değil mi? Zaten yağmurdan perişan olmuş ne demeye cehennemine gidip zıbarmıyorsun da bulaşıyorsun kadına. Kusura bakma Asuman bu gece kim olduğun umurumda değil. Durdurdum arabayı sağ camını şimdiden indirmek gereksizce mantıklı geldi. Belki de kadın olduğumu hemen görsün istedim bilmiyorum. Dörtlüleri yakıp geri geri gelip durdum önünde. -iyi geceler gelin isterseniz komşu sayılırız bırakabilirim evinize gidiyorsanız- Cümlemden hakkında bilgisi olduğum sonucunu çıkartıp tedirgin olmaz umarım. Şuan yüzünde görmek istediğim en son ifade bile değil utanma. Yaptığı iş gereği karşı cinse utanç duygusu besliyor mu bilmiyorum ama hemcinsine karşı belki tam dersidir. Hiç gerek yok buna. Neyse ki bir iki saniye bekledikten sonra teşekkür edip açtı kapıyı ve oturdu hızlıca. Belli daha fazla bekletmek istemedi o da beni. Bu da bir nezaket göstergesi bence… -biniş hızındaki saklı nezaketi için de ben teşekkür ederim- dedim ama içimden…
Acele etmiyorum giderken üçüncü vites bu yağmurlu ve yorucu gece için yeterli sanki. Tanrı misafirim için klimayı da açtım sessizce. Gidiyoruz işte hiç konuşmadan. Aslında havadan sudan bir konu açıp bir iki cümle kuralım birbirimize istiyorum. İtina ile düşünüyorum. Gelmiyor bir şey aklıma. Onu istemeden incitecek kelimeler kurma korkusu galip geldi. Vazgeçtim o bir şey söylemeden bozmak istemiyorum rahatını. Güzel kadın ama… Kırklı yaşların ortasında olduğunu duysam da otuzlarında gibi gösteriyor bence. Yine de görüntüsünün aksine hayatın onu çok yıprattığına eminim. Ne acılar biriktirmiştir kim bilir içinde! Çantasından çıkardığı peçeteyle yanaklarını kurularken özellikle bakmadım. Yüzündeki karalığı temizlemek madem şimdilik onun için yeterli, ben de yalnız bıraktım onu bunu yaparken. Hiç yargılamadan hem de… Tanıdığım biri onun müşterisi olmuş mudur acaba? Neden olmasın… Ya da eski eşim! Şaşırmam. İhanetle biten evliliğimin içine kim bilir daha kaç günahını gizledi. Umurumda değil. Daha doğrusu artık değil. Hem ben de açsaymışım gözümü müstahak bana.
Yol arkadaşımın sitesinin önüne geldiğimizde beş altı kişilik bir kalabalığın önünde durdum. Veda sarılmalarından belli ki misafir uğurlaması… Dikkatleri birden üzerimize çektik. Öyle kaçamak bakışlarla da değil, pür dikkat ve kaskatı. Biliyorum ki bu cüretkârlıkları yol arkadaşımdan kaynaklı. -sağ olun Allah razı olsun- dedi inerken.- Rica ederim iyi geceler- dedim sevecen bir ses tonu seçerek. Şemsiyelerin altından ona kitlenmiş ezici bakışlar arasından yürüyüp geçti Asuman apartmanına. Arabanın tekerleği dönene kadar ben de nasibimi aldım onlardan tabi. Merhametim henüz görevini bitirmemiş olacak ki -Demek öyle görürsünüz siz- yüklü bakışlarımla meydan okudum bakışlarına. Yüz metre ileride durduğumda da beni izlemeye devam edecekler biliyorum. İnerken son kez bakıyorum onlara ve harika hissediyorum kendimi. Bunda yargı dolu bakışlarınızın etkisi büyük… Bir teşekkür de benden size gelsin o zaman. Siz de hak ettiniz. Şuan cesaretim hiç olmadığı kadar anlamlı ve yoğun sanki. Şimdi güçlü olduğumu hissettim işte. Arabamdan huzurla inip attım bedenimi sonsuz gücümle dışarı. Uhrevi bir koku sardı sanki geceyi. Baskın notasındaki aromatiklik Asuman’ın içten duası belki… Ve kelimeler döküldü dilimden gururla; Annen geldi kızım korkma! O hep yanında… (Yazan;@NurayDeri)