Belli belirsiz bir sıcaklık ve ağırlığın içine uyanıyorum. Ne de çok olmuştu şöyle sıcak bir yerde uyanmayalı. Isının ve yumuşaklığın gevşettiği vücudum saçma bir ağırlığın altında eziliyor. Üstümdeki su ağırlıkta olmasa gözlerimi açmak için hiçbir nedenim yoktu. Biraz zor da olsa kollarımı kendime çekip üstümdeki yükten kurtulmak istiyorum. Sadece bir kaç saat daha gözlerimi kapamak için. Derken önce genzim ardından ciğerlerimi yakan bir koku istila ediyor etrafımı . İki elimle üstümdeki sıcak ama cansız vücudu köseye iterken ancak hatırlayabiliyorum nerde olduğumu. Göz kapaklarımı yok sayıp gözüme nüfuz eden kanı elimle silmeye çalışıyorum. Faydasız.. Sanki görebilsem kendimi daha güvende hissedecekmişim gibi saçma bir içgüdüye yenik düşüyorum. Nitekim elime geçen ilk kumaş parçasıyla bir tutam ışığı yakalayıp görmeye çalışıyorum. Yerdeki cansız bedenler ve onların yüzdüğü kan havuzdan başka yoğun barut kokusu midemi bulandırıyor. Az öteden gelen makinevari ses dikkatimi çekiyor. Biraz yaklaştıkça bu sesin son nefesini vermekte olan bir insan olduğunu görüyorum. Çabam faydasız ben daha ileri atılmadan son nefesini verip arkadaşlarına katılıyor.
Yüksekçe bir tepeye çıkıp enkazın boyutunu kavramaya çalışıyorum. Epey büyük.. Hatta sandığımdan çok daha fazla. İçimde en derinde bir yerlere gömdüğüm vicdanım ses veriyor. NEDEN..? Daha açmadan bu nedenler silsilesini bertaraf edercesine vicdanımın sesini kafamı iki yana sallıyorum. Sallıyorum ki yaşamaya yaşatmaya devam edeyim. Yaşatmak..? Kendi kendime verdiğim bahaneye ancak yine kendim gülüyorum. Çünkü buna gülebilecek herhangi bir insan kalmamış ufukta. Alabildiğince kan alabildiğince ceset...
Aslında kötü bir insan değilim diyorum enkazdan uzaklaşırken. Vicdanından ancak beş dakika kaçabilmiş bir insan ne kadar kötü olabilir ki. Neydi ki zaten bu iyilik ve kötülük yada kim karar veriyordu bu sıfata. İyi insan, kötü asker, iyi baba, kötü vatandaş.. Toplumun ahlak normlarına göre uydurulmuş bu iki sıfata dahil olmak zorunda mıydık? Hem iyi bir insan hem de değer yargılarına dayanarak insan öldüren iyi bir asker olamaz mıydım? Neticede barış için savaşan bir insandım. Evet daha üniformamı giydiğim ilk gün böyle demiştim kendime. Barış için ,yaşatmak için ölüp öldüreceğim. Yaşatmak için öldürmek... Barış için savaşmak.. Cidden buna inanıyor muyum yoksa yaşamaya devam etmek için yaptığım vicdan mastürbasyonlarından biri daha mı bilmiyorum. Sadece yürüyorum enkazdan uzağa en uzağa.
Gecenin karanlığında daha fazla ilerleyecek gücüm kalmadı. Açlık ve susuzluk ve tabi ki müthiş soğuk beni daha fazla ilerlemekten alıkoyuyor. İlk bulduğum ağaç gövdesine yaslıyorum yorgun vücudumu. Ellerimi birbirine sürterek biraz da olsa ısınabileceğime inandırdım kendimi. Yorgunluğum bu ufacık sıcaklığı da çok görüyor bana. Galiba her şeyin bittiği yerdeyim. Artık ne o çok korktuğum vicdanım ne ölümüne bağlı olduğum değerlerim nede hırslarım.. Hiçbir şeyin yada hiç kimsenin beni kurtaramayacağını bilmenin verdiği dehşet ama ölümü kucaklamanın verdiği huzurla gözlerimi kapatıyorum. Bir tutam huzurla...