Martıların havada dans edip Boğaz’ı bir nakış misali işlediği güzel şehir, İstanbul… Kültürlere açtığı kollarından sarkan mavi şalı: deniz ve gökyüzü… Rüzgarlarıyla buram buram umut ve keder kokan nevi şahsına münhasır şehir.
Her yeni gün bambaşka bir kalabalık senfonisi besteleyen, yalnızlar şehri, İstanbul…
Tarihi kucağında sallamış, kim bilir kaç hayata film seti olmuş, nelere tanıklık etmiş yüce şehir, İstanbul… İki ayrı cihanın birbirine usulca, ses etmeden yanaştığı, ‘eski’ ve ‘yeni’nin kusursuzca harmanlandığı şehir…
Üsküdar’a inerken yarenlerin eteğine bulaşan çamurun annesi, bir Beyoğlu beyefendisi, İstanbul… Şehir gibi şehir, İstanbul!