Mahallede büyüyen çocuklarla apartmanda büyüyen çocuklar arasında ne fark vardır? Birinin dizlerinde yaralar vardır, diğerinin elbisesine toz değmemiş. Biri top oynarken komşu camını kırar, diğeri arkadaşının msn şifesini. Hangisi daha şanslı ya da daha şansız? Gerçi, artık mahallerde kalmadı, komşulukta.
Şimdi, herkes uzun beton binalarda yaşayıp, balkonlarında saksıda çiçek yetiştiriyor. Biz ağaçtan toplardık, meyveyi.
En tazesi oydu. Son birkaç yıldır ne yediğimizi bilmiyoruz. Doğal olan ne kaldı ki?
İnsan ilişkileri de hormonlu sebzelere benzedi. Dışarıdan bakınca, normal gözükseler de tadı tuzu yok artık.
Yoksa, okul sıralarında mı kaldı, paylaşımcı ruhumuz? Kentin dışında kalan insanlarsa ayrı hikaye.
Ya onların yalnızlığı? Hiçbir yere ait olamama duygusu. Varoş ya da gecekondudakilerden söz ediyorum elbette.
Ne geri dönebiliyorlar ne de bu karmaşık düzene ayak uydurabiliyorlar.
Sorun sadece, kentlerin insanları yalnızlaştırması değil. Belki de insanlıktan uzaklaştırması. Duygulara, değerlere
göre değil, cebindeki para kadar varsın diğerlerinin gözünde.
Sonuç olarak sorun köyde veya kentte yaşamak değil insan olmakta ya da olamamakta…