seni kırmızı bir renkle bekliyorum
sen gelmeden papatyalar solmayacak
ve
kafamın içinde dönüp duran vals
sen gelmeden son bulmayacak
bu şehirde insanlar koşuyor
hiç olmak istemediği yerlere doğru
ve başları eğik
bu şehirde insanlar kör
insanlar bir sonun var olduğuna inanmıyor bu şehirde
sonların hep güzel bittiğine ben de inanmak istemiyorum
yeşil bir renkle bekliyorum seni
ışık sen gelmeden renklere dokunmayacak
ve
kafamın içinde mısralar dönüyor
sen gelmeden yazılmayacak
ritmini kaybediyor büyüdükçe
dönen dünya
düşen yaprak
yüzde gülüşmeler
uzun, aralıksız ve upuzun bir çizgiye dönüyor
seslerin samimiyeti boşluklara düşüyor
kuyulara,
uçurumlara,
on sekizinci modern katlara çıkıp düşmek istiyorum ben de
renklerden beyaz ile bekliyorum seni
kokular sen gelmeden burnumun ucundan ayrılmayacak
ve
geceler düşünmekten bıkmayacak
rüzgarından titreyen günahları
ölülerin sırlarını duymak korkutuyor insanları
zaten insanlar ölmeden önce Allah’la en imanlı bağlarını kuruyorlar
yani çoğunun vakti yok sırlar için nefes tüketmeye
bu kadar çok ölümden bahsetmişken
denize bakan bir mezardan vazgeçtiğimi söylemeliyim
ama papatyalar
unutmamalısın mutlaka orda olmalılar.
ölmeyi insanlara değil, ölümümden bir kaç gün önce çiçeklere anlatmak istiyorum.
ve elbette mavi bir ceketle bekliyorum seni
sen gelmeden gözüme güzel gözükmeyecek
ve
gelmezsen intihar edecek
kadifeler
renkler görsen nasıl sabırsız
ben sabırla bekliyorum.