Yarım insan genişliğindeki kaldırımlarda,
Gereksiz samimiyet ürünleri imal ediyoruz.
Omzumuza çarpan,
Sırtımıza dokunan,
Tebessümden noksan,
Yılların yabancıları geçiyor ardı sıra…
Yıllanmış yalnızlar yaparken veda seremonisini;
Gönüllerde buruk acı, gözlerde yorgun zamanlara ağıt,
Nedametin yaşları, süzülüyor.
İvedilikler yapılan elvedaları ihtiva eden konuşmalar,
Martıların denize olan sadakatinden hallice,
Koyu yalınlıklarına, yalnızlıklarına uçuyorlar.
Aydınlanırken zihin, en melankolik notalardan,
Nispetinde yeşermiş insancıklar çıkar,
Dökülmeyi beklerken anı kırıntıları dallarından,
Mermerden şatolarında olabildiğince sağlam lakin kırılgan,
İhtişam belirir göz bebeklerinde,
Ah bu koyu gözler, buruk bahar.
Elinde bir an sıcaklar, göğsünde vakur tavırlar,
Yol üstünde yatan, şerit ayrımına düşmüşler kurban,
Envanteri doğrultusunda bir savurgan;
Rüzgarla aşık atan.
Sereserpen hayallerin ışığında,
Yok olan, harap, bitap, viran gelecek var.