Ocaktan gelen sesle mutfaktaki masanın üzerine yayılmış notlarından kafasını kaldırdı. Makarna tenceresinin kapağı buhardan tıkırdıyor, kenarından sular süzülüyordu. “Ahh” dedi, “Makarnam!” Çocukluğundan beri en sevdiği yiyecek hala makarna idi. Fırlayıp tencereyi yandaki boş olan ocağa aldı ve dolaptan acele ile süzgeçi çıkardı. Hızlıca lavaboda süzdü ve buzdolabına yöneldi. Domatesli,fesleğenli sosta kararlıydı ve usta bir ahçı gibi seri hareketlerle sosu hazırlamaya koyuldu. Mutfak tezgahında hazırladığı sosa odaklanmışken dışardan gelen ani bir sesle irkildi. Gök gürlüyordu ve yağmur şiddetini arttırmış mutfak camında hızlı bir ritm tutturmuştu. Sonbaharın geldiğini duyumsayarak yüzünü buruşturdu, evde yalnızken bu sesleri sevmiyordu. Sehpanın üstünde duran televizyona yöneldi ve kumandayı alarak rastgele bastı, sesi biraz açtı yine ocağın başına geçti. Önemli olan ortamda yağmurun sesini bastıracak başka bir ses olmasıydı ve akşam haberlerinin sesi mutfağı doldurunca kendini biraz rahatlamış hissederek sosu karıştırmaya devam etti.
Kısa sürede hazırladığı makarna şimdi tencerede servise hazırdı, dolabın kapağını açarak tabaklara uzandığı sırada daha kuvvetli bir sesle sıçradı. Bu sefer gök gürültüsü öncekinden daha da şiddetli idi ve yağmur damlaları hızını arttıran rüzgarla birlikte camlara daha sert vuruyordu. Tabağı tezgahın üzerine koyarak cama yaklaştı, hava çok karanlıktı, sokak lambaları neden yanmıyordu! Başını iki eliyle siper yaparak dışarısını görmek için cama yasladı, tek görebildiği rüzgarda hızla sallanan ağaçlardı. Başını bir sağa bir sola görmek istercesine çevirdi, birden sanki aşağıda birini görür gibi oldu ve boğuk bir çığlık atarak camdan uzaklaştı. Aniden salgılanan adrenalin nedeniyle kalbi deli gibi çarpmaya, kulakları da uğuldamaya başlamıştı. İçinden dışarda gördüğü karaltının bir ışık oyunu olduğunu kendi kendine kabul ettirmeye çalışarak derin bir nefes aldı ve kendini sakinleştirmeye, sanki hiç bir şey olmamış gibi davranmaya zorladı. “Koskoca kız oldun hala çocuk gibi saçma sapan korkulara sahipsin” diyerek kendini azarlarken tekrar mutfak tezgahına yöneldi. Tabağına makarnayı koyarken burnuna dolan enfes koku ile bir an eserinden gurur duyan sanatçı edasıyla gülümsedi. Masaya doğru ilerlerken aldığı kumanda ile televizyonun sesini biraz daha açtı, dışardan gelen sesleri önemsememeye kararlı bir halde sandalyesine otururarak makarnasını yemeğe başladı.
Kendini adeta zorla odakladığı televizyonda spiker günün haberlerini sunarken, ne çok ölüm var diye düşündü. Trafik kazaları, kavga ve cinayetler, dünya üzerinde birbiri ile savaşan ve birbirlerini öldüren insanlar derken masanın üzerindeki telefonun titremesi ile yine sıçradı. Mesaj gelmişti, kimden acaba diye düşünerek telefonu eline aldı, tuş kilidini açmasıyla ekranda beliren yazıya dehşetle bakakaldı.
“-Aşağıdayım…”
Tanımadığı bir numaradan gelen bu mesaj adeta bedenini felç etmiş, az önce camdan bakarken gördüğü karaltı ile mesajdaki sözcük arasında beyninde oluşan bağ, saniyeler içinde bütün yaşamsal faaliyetlerini durduran bir korku krizine neden olmuş, ne yapacağını bilemez halde kendini mutfaktan sokak kapısına koşarken bulmuştu. Kapıyı elleri titreyerek kitledi, zincirini taktı, küçücük stüdyo dairesinin yakılabilecek bütün ışıklarını yaktı, ne yapacağını bilemez bir halde holde duvara yaslanmış kafasını toplamaya çalışırken elindeki telefonun yeniden titremesi ile çığlık atarak ağlamaya başladı. Telefon elinden düşmüş yerde ekran ışığı yanık bir şekilde duruyor ve yeni bir mesajın varlığını gösteriyordu. Saniyeler içinde aklından yüzlerce düşünce ve soru geçmeye başlamıştı. Uzak şehirdeki bu eve yeni taşınmıştı, ailesinden ve en yakın iki arkadaşından başka henüz burda oturduğunu bilen yoktu. Aklından bir an taşınma sırasında nakliye firmasında çalışan, bakışları ile adeta yiyecek gibi bakan o adam geçti, telefon numaramı nasıl öğrenmiş olabilir derken o sabah gecikme nedeniyle şirketin verdiği cep telefonunu aradığını hatırladı. “Tabi ya, o adam!” telefon numarasını bu şekilde öğrenmiş olabilirdi. Hem eşyaları taşırken yalnız kalıp kalmayacağını da sormuştu ve adamın yüzüne sertçe bakarak cevap dahi vermeden yürümüştü. Adeta bütün küçük ayrıntıları hatırlamaya çalışırken sokak kapısının dışından gelen tıkırtı ile havaya sıçradı.
“Polis..polisi aramalıyım” düşüncesi ile panik halinde telefona uzandı. Tuş kilidi kapanmış ve ışığı sönmüş telefonu eline aldığında az önceki mesaj sesini hatırladı. Korkudan donakalmış bir halde ve içinden yükselen o korkunun etkisinde elleri o kadar çok titriyorduki telefonu açamıyordu. Yere çökerek derin bir nefes aldı, kendini sakinleştirmeye çalışarak ,telefonun kilidini açtı, mesaj işaretine bastı ve gözünün önünde beliren mesajla telefonu elinden attı, sokak kapısına dehşetle bakarken, iki elini ağzına götürerek içinden kopan çığlığı bastırmaya çalıştı. Gözünden yaşlar sel gibi akıyordu, o bulanıklık içinde telefonun ekranındaki kelimeler adeta beyninde dans ediyordu..
“-Kapıdayım. Beni içeri almayacakmısın..?”
Kulakları sağır edecek kadar yakından gelen gök gürültüsünün sesi ile sıçrayarak gözlerini açtı. Her yer karanlıktı.
– “Lanet olsun!” diye bağırdı, elektrikler kesilmişti..
Çıldırmış gibi sokak kapısını yumruklamaya avaz avaz bağırmaya başladı.
– ” Kimsin sen!”…”Kimsin!”
Gözyaşları çığlıklarına, gökgürültüsünün sesi ise kalbinin korkunç bir hızla atan sesine karışıyordu.
-“Git burdan, git, git!!”
Kontrolünü tamamen yitirdiği o birkaç saniye sonrasında içinden, “telefon” dedi.
-“Polisi aramalıyım!”..
Dizlerinin üstünde emekleyerek elinden düşürdüğü telefonu hızla aramaya başladı. Küçücük antrede sürüklenen bedeniyle duvarlara çarpıyor ancak telefona ulaşamıyordu. Aniden arkasından gelen sesle sıçrayarak döndü, duvarın kenarında ışığı yanıp sönerek çalan telefonun asla değiştirmediği kişiye özel atanmış melodisi gecenin tüm seslerini bastırarak antreye yayılıyordu..
“Kendine iyi bak, sana bir şey olmasın..”
Bu melodi telefonunda kayıtlı tek bir numaraya atanmıştı ve yıllardır ilk kez çalıyordu. Korkusunun yerini şaşkınlığa bıraktığı birkaç saniye boyunca telefonun yanıp sönen ışığına baktı ve emekleyerek uzanıp telefonu eline aldı.
– “O” arıyordu..
Sırtını duvara yaslayarak yavaşça oturdu, dış dünyadan bütün bağları kopmuşçasına gözlerini kapadı, ağır hareketlerle telefonun yanıtla tuşuna basarak kulağına götürdü..
-” Günaydın kızım, erken bir saatte seni uyandırdım ama yaşadığın yerde dün gece işlenen korkunç bir cinayet haberini gazetede okuyunca arayıp nasıl olduğunu kontrol etmek istedim. Bir genç kız evinde kimliği belirsiz bir cani tarafından tecavüz edilerek öldürülmüş.Sesini duymadan sakinleşemeyeceğimi anlayınca saate aldırmadan aramak istedim, sen iyimisin? ”
Telefondaki sesin annesine ait olduğunu algılıyor ancak çalan melodinin hala kulaklarında yankılanan sesi bunun imkansızlığını bilincine kabul ettirmeye çalışıyordu.Gözlerini araladı, yarısı yenmiş makarna tabağı burnunun az ötesinde duruyordu, kafasını kaldırdı, mutfak masasında notlarının arasında uyuya kaldığını anladı.
-“İyiyim,seni az sonra arayacağım” diyerek telefonu kapadı. Başını ellerinin arasına alarak ağlamaya başladı. Bu kabus hiç bitmeyecek miydi..?
Derin bir nefes alarak gerindi, bütün bedeni tutulmuştu. Hayatının neredeyse son on yılını içeren masaya yayılmış notlarına baktı. “Bu kitabı hiç bir zaman bitiremeyeceğim” diye düşündü. Her hikaye mutlu sonla bitmezdi, o mutlu sonu yazmak için yıllarca umutla beklemiş olduğu gerçeğini bir kez daha acıyla duyumsadı. Camdan dışarı baktı, pırıl pırıl bir sonbahar güneşi etrafı aydınlatıyordu, uzanıp camı açtı, yağmurdan sonra gelen toprağın kokusunu içine çekerek doğruldu. Mutfak tezgahının altından çöp kovasını çıkartarak masanın yanına döndü, bütün notlarını tek tek yırtarak içine atmaya koyuldu.
Yırttığı her sayfada geçmişin sesleri ve düşleri vardı..
Telefonu yeniden eline aldı, rehberde aradığı numarayı buldu, sil tuşuna bastığı anda gözünden süzülen tek damla gözyaşı, yıllarını verdiği düş’ten geriye kalan son ses’i de alıp götürdü..
Annesiyle konuşmak için ara tuşuna dokunarak hızla banyoya doğru yürüdü.
-” Anne iyiyim, çok iyiyim, beni merak etme. Biliyorsun bugün ofisde ilk günüm ve ben daha ilk günden geç kalmayı başaracağım. Acele etmem lazım, seni akşam ararım, öptüm.”
1 comment
Çok güzeldi.