Bugün yine uykusuz bir şekilde sabahı karşıladım anne. Yine hüzünlü gözlerle baktım etrafıma. Yine yalnızdım ve yine yalnızlık eşlik etti bana. Battaniyemi üstümden çekip hadi kahvaltın hazır diyen olmadı.
Üşümeye başladım artık yaban ellerde. Ellerim buz tutar oldu. Sıcaklık nedir anne? Bilemez oldum. Sessizim anne. Kimsesizim. Halimi, hatrımı soran olmuyor buralarda. İki çift kelam etmeye muhtacım. Yine yemek yemedim anne. Gerek duymuyorum artık. Ben senin ayaklarının altındaki cenneti özledim. Ben insan sıcaklığını özledim. Bir çıkmaz yoldayım. Beni saran hiçbir şey yok buralarda. Hoş soran da yok.
Gidebildiğim yerler kısıtlı. Varabileceğim herhangi bir menzil de mevcut değil. Bak, oturarak ve düşünerek öğleni ettim. Her şey boş ve anlamsız şimdi. Neden hep bencil oluyor hayat ve insanlar? Neden hep kendilerini düşünüyorlar? Bir insanı anlama zahmetine girmek o kadar da mı zor?
Dar geliyor bana bu kirli sokaklar. Okyanuslara sığmayan şefkatine ihtiyacım var anne. Bak lambam bile aydınlatamıyor odamı. Yastığım boynuma bakıyor, ben boş boş şekilde duvarlara.
Sabah ve akşamlarım karışmış durumda. Dışarısı karanlık mı aydınlık mı, bilemiyorum. Sahi bugün günlerden ne? Hangi aydayız biz bilmiyorum. Tıpkı kafam gibi gece ve gündüzüm de karışık.
Hâlâ yemedim bir şeyler. Gerek de yok. Her şey anlamsız zaten. Her şey yalan geliyor bana. Üşüyorum anne. Hem de çok. Hiç iyi değilim. Beynim buz gibi. Arada bir bir sigara yakıyorum. Dumanı yalnızlığıma eşlik ediyor. Yalnızım, özlem doluyum, kederle iç içeyim…
Zaman durmuş sanki. Ayaklarım tıpkı bedenim gibi titriyor. Parmaklarım hareketsiz. Saçım başım darmadağınık.
Dediğim gibi anne. Galiba hava karardı. Ne fark eder ki? Yine rutin şeyler benim yaşadıklarım. Hergün biraz daha ölüyorum. Kaç saat oldu bilmiyorum ama ben hâlâ yemedim bir şey. Yemeyeceğim de. Susuyorum ama nefes alıyorum anne. Bil istedim.