Her karanlığın aydınlığa hamil olduğu bir gece yine. Tek fark benim yine buna açık gözlerle şahitlik etmemdi. Dostlarım, karanlık biter elbet. Vird-i zeban gibi dilime dolaştırmışım bu sözü. Gerçekten karanlıklar son bulur mu?
Dostlarım, ben hiç gerçekçi olmayan bir rüyaya dalmış gidiyorum. Elimde değil. İnandırmışım bir defa ahmak yüreğimi. Her dakikanın saniyelerini içimde kor bir şekilde yaşamaktayım. Yaptığım pek bir şey yok. Hep aynı şeyler. Biraz yaşıyorum ve biraz ölüyorum. Bana da yazıklar olsun ki; ne ölmeyi becerebiliyorum ve ne de yaşamayı.
Evet dostlarım… hüznüm kollarımda yine. Başım omuzlarımda. Ellerimde milattan kalma bir acı. Beynimde yetim fikirler. Mutluluğa susamış acılarla beklemekteyim. Öylesine, hedefsizce…
Tavanında odamın iyi niyetler asılı. Ayaklarımda bana hücum eden kötü emeller. Yine arada kalmışım. Arada bir, bir iyi niyeti alıp dağıtıyorum. Bundan hiç pişman olmadım.
Dostlarım, ellerinizde hayat bulan değerin bir parçasına öyle bir hasretim ki… kör bir kuyuda yüz üstü yatmaktayım. Kalkıp doğrulmaya çalışsam olmuyor. Sırtımda yasak zamanlara ait bir yük mevcut.
Ölümün kurtuluş olduğunu anla diye bir imtihanın içindeyim sanki. Neden aklım başıma gelmiyor?
Kendi ruhumla bir köşeye sıkışmışım. Aramızda yiğit bir mücadele söz konusu.
Güneş doğmaya başladı dostlarım. Hadi uyu diyen yok. Sıra sıra dizilmiş yarenler hep geride kaldı. Kucağımda değer bilmez bir düşünce, omuzlarımda ölü bir bekleyiş. Bekleyin diyemiyorum dostlarım, bekleyin diyemiyorum. Ben sizler gibi değerlere şevkatle yaklaşan kimseyi görmedim. Ben umudun yetim bir yoldaşıyım. Yine aklımın bir köşesinde söküp atamadığım bir düş yerleşmiş duruyor.
Dostlarım, beni kendini kendi ateşine atan biri olarak hatırlatın.
Umut bir yerlerde yaşıyor hâlâ…