Küvetteki suyun soğukluğunu aniden hissediyorsun.
Fırlıyorsun sudan. Boğulurmuşcasına. Saat 04:39
Tam güçleniyorsun PAT ! Biri çekip seni vuruyor. Hissettiğin zirveden en dibe usulca yuvarlanıyorsun. Hızlı değil, çok yavaş.. Ama öyle ki engel bile olamıyorsun düşüşe. Tutunamıyorsun. Kimse, hiçbir şey yok. Taş bile yok tutunma umudun olsun. Boşlukta yuvarlanıyorsun, yuvarlanıyorsun, yuvarlanıyorsun. Aniden duruyorsun. Vücudunda ki yaralanmaları o an hissediyorsun. Kolların, bacakların, ellerin, sırtın, başın.. Ağrıyor. Ağlayamıyorsun. Kimse yok. Hava kararmaya başlıyor. Çok çekmeden kararıyor. Soğuyor da. Titriyorsun. Kalkamıyorsun gücünü bir türlü toplayıp. Rüzgarlar esiyor üstünden, içinden fırtınalar. Yalnızsın. Tepedekiler senin farkında değiller, görmüyorlar. Onlar yıldızlarını izliyorlar bırak, aradığın onlarda değil. Daha çok üşüyorsun. Soğuktan ağlayabiliyorsun. Ağlayarak üşüyorsun, üşüyerek ağlıyorsun. Ağlayarak geçtiğin uykunun farkında bile değilken daha sabaha uyanıyorsun. Her gün aslında tekrar tekrar düşüyorsun tepeden.
Küvetten ağır ağır kalkıyorsun. Bornozuna uzanırken kollarından damlayan su tanelerine bile özlem duyabilirsin. Senden koptukları için. Aynı üşüme. Bornozu giyiyorsun, ahenkle diğer odaya yürüyorsun -ayaklarının ıslaklığını duya duya-. Mumlardan bir çember yapıp, hepsini ışıklandırıyorsun. Ortalarına oturup aklından en güzel müziği içip, sesini Yükseltiyorsun. Sessizlik…
Parmaklarımı tutmak istiyorum aleve. Alevine. Tek tek yaksın ateşi. O yanıklık parmaklarımdan başlayarak yayılsın tüm vücuduma. Yansın. Yaksın. Bir yangını diğer yangın dindirsin. Bu yangının dindirici ateşi sen misin. Sahi, beni yakarak iyileştireceğini bilsen yakar mısın?
Hep yakıyorsun zaten. Bilmiyorsun.
Saat 06:39