3 Eylül saat 20:16.. Washington, Washington Post gazetesinin önü…
James Hunt ve Eddie Price altı kişilik suikast timi tarafından kuşatılmış ve infaz edilmek üzeredir…
– Zakarov yaşıyor mu ?
– Bunu asla bilemeyeceksin pislik…. Emrimle ateş edin….3…2….1….Hazır ol…
– ” Başka bir hayatta görüşürüz kardeşim.. ”
Bu Eddie’nin babası Başçavuş Fred Price’ın James’in kollarında ölmeden önce söylediği son sözlerdi.. James gözlerini kapadı, Başçavuş Price’in öldüğü anı hatırladı ve kısık hüzünlü bir sesle sözlerini tekrarladı;
– ” Başka bir hayatta görüşürüz kardeşim ” …
Tim lideri komutunu verdi;
– Ateeeşşşş !!!
O anda arkadan başka birinin sesi duyuldu;
– Heeeyy !! Beni mi çağırdınız ???
James gözlerini açtı ve şaşkın bir ifadeyle;
– Eddie yere yat! dedi
Herşey saniyeler içinde oldu. Altı kişilik ekibin hepsi bir anda arkalarına döndüler. Dönmeleriyle yere düşmeleri çok kısa sürdü.. Adamlardan bir tanesi Eddie’nin yanına düştü. Suikastcinin alnından kan akıyordu. Eddie olanlara bir anlam vermeye çalışırken bir el omzuna dokundu ve ikisine birden seslendi;
– Kalkın kalkın, çabuk gitmemiz gerek. Birazdan daha fazlası gelir buraya.
James ve Eddie ayağa kalktılar. Eddie sersemlemiş bir yüz ifadesiyle James’e döndü. James ve karşısındaki adam birbirine bakıyordu. James titrek bir ses tonuyla konuşmaya başladı;
– Sen… Sen ne arıyorsun burada ?
– Sana bir can borcum vardı.. Ödeşmiş olduk şimdi.
– Bana senin o kazada öldüğünü söylediler ama..
– Bak karşındayım işte, hala canlı ve sapasağlam. Biraz yaşlandım tabii..
Eddie araya girdi ;
– James amca bu adam kim ?
James cevap verdi;
– Bir hayalet Eddie, tam bir hayalet..
Diğer adam ikisini de kollarından tuttu ;
– Heeyy, size gitmemiz gerek diyorum ama siz hala çene çalıyorsunuz. Hadi gidelim. Hemen siyah sedanın arkasındaki arabaya binin. Kırmızı Lincoln’e. Benim bir işim daha var onu bitireyim.
Adam karşı kaldırımda oturan, korkmuş gibi görünen evsizin yanına gitti. Evsizle göz göze geldiler. Susturuculu tabancasını kaldırdı ve evsize konuştu;
– Onları kandırabilirsin ama ben yemem adamım… Arkanı dön..
– Ama ben bir evsizim.. Ben ben birşey bilmiyorum..
– Arkanı dönmeyeceksen sen bilirsin..
Adam tabancayı evsizin alnına dayadı ve tetiği çekti. Evsiz adam yere düştü. Bu esnada onu Jack ve Eddie izlemekteydi. Eddie James’e bakarak;
– Bu adam ne yapıyor böyle James ? Evsiz birini öldürdü !!
– Anlaşılan o evsiz pek de evsiz değilmiş Eddie..
Adam James ve Eddie’nin yanına geldi ve bağırdı;
– Daha ne duruyorsunuz ? Gidelim hadi..
Üçü hızlı adımlarla kırmızı lincoln arabaya bindiler.. Araba geri geri sokağın diğer tarafından çıktı. Arabayı süren adam sürekli dikiz aynalarını kontrol ediyordu. Önde James arkada Eddie oturmaktaydı.. Kısa bir sessizlikten sonra Eddie dayanamadı ve konuşmaya başladı;
– James amca neler oluyor ? Bizi öldürmeye çalışanlar kimdi ? Bu adam da kim ? Nasıl bir işe bulaştın sen ?
– Sakin ol Eddie, sana herşeyi anlatacağım. Tabii ben de anlayabilirsem..
Sürücü koltuğundaki adam Eddie’ye dikiz aynasında dik dik baktı fakat konuşmadı. James telefonunu almak için eline cebine attı ama telefonunu gazetenin önündeki çatışmada fırlattığını hatırladı. Sürücüye dönerek telefonunu istedi. Fakat sürücü oralı olmadı.. James bunun üzerine konuşmaya başladı;
– Bir kerecik de olsa birşeyi istediğimde yapıver be adam.. Sen ne acayip birisin Alp Ateş.. O gece beni ve Cemil’i dinleseydin hala daha görev başındaydın. Belki de bir kahramandın. Ama şimdi ölmüş, kirli bir tetikçi olarak anılıyorsun.
Sürücü koltuğundaki adam konuştu;
– Hah, sen çok şeyi bilmiyorsun adamım. O geveze yumuşak fransız bile senden daha çok şey biliyor… Nasıl seni ajan yapmışlar ki ?
– Ben saha operasyon ajanıydım bunu sen de biliyorsun. Kurulan ekipte sanki sen yokmuştun gibi konuşma. Herkesin bir görevi vardı..
– Evet herkesin bir görevi vardı.. Benim görevim de sizin kıçınızı kurtarmaktı..
– Bunu arkadaki çocuğa anlat o zaman.. Babasını neden kurtaramadın o zaman !
– O beni dinlemedi..
– Evet o seni dinlemedi ve beni kurtardı.
James’in konuştuğu adam sustu. Yutkundu ve teybin üst bölmesinde duran sigara pakedinden bir sigara çıkarıp yaktı. Eddie bu konuşmaları dinlerken arabanın içine bir göz gezdiriyordu ayrıca. Arabanın koltukları beyazdı. Dikiz aynasının üzerinde bir Türk bayrağı yapıştırması ve dikiz aynasına asılı bir portre anahtarlık vardı. Bu portredeki adamı bir yerlerden tanıyordu ama çıkaramamıştı. Babasının konusu geçtiğinde Eddie bir an duraksadı ve James’e dönerek sordu;
– James amca bu adam kim ? Babamı nerden tanıyordu, o gece o da mı oradaydı ?
– Eddie bunları konuşacağız ama şimdi sırası değil.
– Ne zaman sırası olacak James amca, şu anda bence tam sırası !! Bana anlatmadıkların var, öyle hissediyorum..
Sürücü koltuğundaki adam araya girdi ;
– James amcanın anlatmadığı çooook şey var çocuk..
– O zaman siz anlatın bayım.. Mesela önce kim olduğunuzla, bizi nasıl bulduğunuzla ve babamı nereden tanıdığınızla başlayabilrsiniz..
– E sen başlamak dedin ama bu hikayenin hepsi çocuk..
– Hepsini duymak istiyorum efendim !
James sürücüye dönerek ciddi bir ses tonuyla ;
– Ateş bey şimdi bunların hiç sırası değil..
– Aslında tam sırası..Yolumuz da bayağı uzun. E artk bu çocuğu da bırakamayız. Bu çocuğun da hayatı tehlikede. Ve onun babası ikimizin de hayatını kurtardı, ona borçluyuz.. Borçlu olduğumuz biri daha var o da Cemil.. Ona ne olduğunu bulmalıyız..
– Evet haklısın Alp Ateş..
Eddie araya girdi ;
– Efendim sizin adınız Alp Ateş’mi ?
– Alp Ateş Çaltılı..
– Siz nerelisiniz ?
– Ben Türk’üm.. Ama uzun zamandır Amerika’da yaşıyorum…Gibi.
– Peki Cemil beyin bu durumla alakası nedir ? Hani James amcayla babam askerlik yıllrarından eski dost. Cemil bey de James’le gazetede beraber çalışıyorlar. Geçmişte de James amca Cemil beye bazı haber konularında yardımcı olmuş. Ama bu akşam olanlar sanki biraz acayip ve korkutucu.
– Anlaşılan James amcan sana pek birşey anlatmamış çocuk.
James ve Eddie göz göze geldiler.. Alp Ateş konuşmaya devam etti;
– Bak çocuk şimdi bunları anlatacağım ama inan bana bu konuştuklarım burada kalacak.. Yoksa seni babanın hatrı falan demem vururum !!
James konuşmanın arasına girdi ;
– Yap da göreyim seni ” Ateş Bey ” !!
Alp Ateş’in yüzünde ukala bir gülümseme belirdi. Eddie elini James’in omzuna koydu;
– James amca yapma böyle, bu adam bizi kurtardı. Biliyorum böyle birşey yapmayacak. Bırak anlatsın işte !!
– Sen bu adamı tanımazsın Eddie.. Neler yaptı neler..
– Olsun ben herşeyi bilmek istiyorum.. Ama son bir sorum var.. Şu dikiz aynasında asılı olan anahtarlıktaki portre kimin efendim ? Bir yakınınızın mı ?
Alp Ateş konuşmasına kaldığı yerden devam etti ;
– Evet o benim atam. Mustafa Kemal Atatürk.. Ülkemizin kurucusu.. Büyük adamdır o çoook büyük.
– Ah evet ben de diyordum nerden tanıyorum bu adamı.. Siz Türkler onu çok seviyorsunuz değil mi ?
– Bu sevgiden öte birşey çocuk sen anlamazsın, hatta dünyadaki hiçbir millet anlamaz..
– Nasıl yani ?
– Şimdilik bu konuyu başka zamana saklayalım. Sen beni dinlemek istiyor musun yoksa müzik mi dinleyelim ?
– Hayır efendim sizi dinlemek istiyorum..
Alp Ateş teybin düğmesine bastı ve teyp açıldı. James ve Eddie’nin anlamadığı bir dilde birşeyler çalıyordu. Alp Ateş’in en sevdiği şarkıydı (türküydü) bu.. – Yemen Türküsü-
Alp Ateş paketten bir sigara daha alıp yaktı. Bir nefes çekti, önce James’e baktı, James ” tamam ” dermiş gibi başını salladı ve Alp Ateş konuşmaya başladı.
– Dinle çocuk. Benim adım Alp Ateş Çaltılı. Türk’üm. Lakabım veya kod adım ” Ateş Bey “. James amcanın da ” Çakal”. Beni sizi kurtarmaya, daha doğrusu James’i kurtaracaktım ama sen de çıktın başıma, yeğenim Merve gönderdi. Ben, James, Baban, O yumuşak geveze Fransız Nigel, Cemil ve sevgilisi yeğenim Merve.. Hepimiz bir ekipteydik. Cemil’in dayısı, ünlü ve büyük silah tüccarı ki ben ona savaş tüccarı derdim, Mednan Bıçakcı bizi bir araya getirdi….
(devamı gelecek bölümde)