Merve telefonu kapattı. Gözünden yanaklarına akan damlaları sildi. Etrafını kontrol etti, bir yerde sabit kalmanın tehlikeli olduğunu düşündü ve sigara aldığı markete doğru yürümeye başladı.
Bu esnada iki kağıt toplayıcı Merve’nin bulunduğu yerin yakınında çöpleri karıştırmaktaydı. Bir tanesi elini kulağına götürdü ve konuştu;
– Evet efendim, az önce telefonda biriyle konuştu.. Hayır, diğer telefonunu biz aldık.. Evet efendim.. Şimdi yürüyor efendim, bilmiyorum nereye gittiğini. Anlaşıldı efendim..
Kulaklıkta konuşan adam yanındakine döndü;
– Bu kadını takip ediyoruz ve kuytu bir köşede işini bitiriyoruz.
– Tamam.
Merve hem yürüyor hem de etrafını dikkatlice kontrol ediyordu. Ama arkasından gelen iki kağıt toplayıcının niyetlerinden ve kim olduklarından habersizdi. Yaklaşık 10 dakikalık bir yürüyüşten sonra marketin önünde durdu. Etrafına boş ve anlamsızca bakmaktaydı. Önünde mavi bir araba durdu aniden. Takım elbiseli biri indi aşağıya arabadan, arabanın arka kapısını açtı ve Merve’ye eliyle içeri binmesini işaret etti. Merve gelenlerin kim olduğunu anladı, eski eşi Ulusal İstihbarat Teşkilatı başkanı Serdar Yılmaz göndermişti bu adamı. Hiç konuşmadan arabaya bindi ve oradan uzaklaştı. Merve’yi takip eden kağıt toplayıcı kılığındaki suikastcilerden biri cebinden telefonunu çıkardı ve birini aradı;
– Alo efendim.. Şu anda bir arabaya bindi ve uzaklaştı……..Hayır efendim hep açıktan yürüdü…Takipteydik ama açıklıkta olduğu için yapamadık……Evet efendim, araç resmi plakalıydı… Evet diğer telefon bizde… Anlaşıldı efendim..
Telefonu kapatan suikastci yanındakine döndü;
– Yürü genel müdürün evine gidiyoruz, telefonu teslim etmemiz lazım.
İki suikastci geldikleri yola geri döndüler. Ellerindeki telefonu bırakmak için Cemil’in eski şirketinin çok yakınında bulunan şirket genel müdürünün evine doğru yürümeye başladılar..
3 Eylül saat 12:52.. Ulusal İstihbarat Teşkilatı / İstanbul
Teşkilat başkanı Serdar Yılmaz aynanın karşısında kendi kendine konuşmaktadır;
– Öhmm.. Merve Gül.. Olmadı…Mervee, nasılsın ?
– Merve hoşgeldin, telefonda sesin iyi gelmiyordu iyi misin ?… Üff olmadı yine..
Serdar aynada kendi kendine konuşurken telefonu çaldı. Arayan Merve’yi alması için gönderilen görevliydi ;
– Alo başkanım.
– Buyur.
– Efendim Merve hanımı aldım yoldayım, 5 dakika sonra binaya giriş yaparım.
– Anlaşıldı, direk yanıma getirin. Çok teşekkür ederim.
– Rica ederim başkanım..
Serdar telefonu kapattı ve aceleyle makam masasının çekmecesini açtı. Oradan üzerinde Pacco Rabbana – One Million yazan altın külçesine benzeyen parfüm şişesini aldı. İki üç defa havaya sıktıktan sonra altında döndü. Parfümü yerine koydu, masasını toparladı, aldığı ödül ve plaketleri arkasındaki rafın en görünen kısmına yerleştirdi. Kalktı tekrar aynanın karşısına geçti. Saçlarını düzeltti, üstünü başını kontrol etti. Uzun zaman aradan sonra ilk defa Merve’yi göreceği için heyecanlıydı. Aynada kendine bakarken ” Biraz yaşlanmışım ama yine de fena görünmüyorum ” dedi kendi kendine. Kapı çaldı o esnada;
– Buyrun girin..
Merve ve onu almak için gönderilen adamı girdi içeri. Eliyle adamına ” gidebilirsin ” işareti yaptı. Merveyi süzdü önce. İlk fark ettiği şey Merve tedirgin görünüyordu, ama yine de her zamanki gibi güzeldi hem de çok güzel. Evet karşısında 50 yaşlarında bir bayan, aslında eski eşiydi, duruyordu. Merve yaşına rağmen zerafetinden hiç birşey kaybetmemişti. O yeşil kocaman gözler ve yakıcı bakışlar, yaşına rağmen kırışmamış yüzü, buğday teni, kumral uzun ipeksi saçları ve uzun boyuyla duruşunun verdiği o endam. ” Yaratılmış en güzel Gül ” diye geçirdi içinden. Merveyle göz göze geldiler, Serdar donakaldı bir kaç saniye. Bu sessizlik Merve’nin konuşmasıyla bozuldu;
– Serdar iyi misin ?
– Evet seni görünce iyi olmamak mümkün mü Merve ?
– Serdar ben iyi değilim, hem de hiç iyi değilim..
– Ha.. Evet birşeyler oldu anladığım kadarıyla..
– Evet, oldu ya da oluyor, bilmiyorum. Cemil ortada yok.
Serdar bir an için sessizleşti.. ” Cemil, Cemil.. Gülümü koparan Cemil..” dedi içinden.
– Noldu Cemil’e Merve ? Yoksa yine kayboldu mu her zamanki gibi ?
– Hayır Serdar, bu seferki sanki biraz farklı..
– Nasıl farklı, Cemil’in işleri işte.. Sen de biliyorsun..
– Hayır Serdar bu seferki farklı. O kadar yıldır bu işlerin içindeydim, sen de biliyorsun, ama ben bile bu seferkinin farklı olduğunu düşünüyorum.
Serdar içinden ” İnşallah kaybolur da bir daha bulunmaz ” diye düşündü ama konuşmasına devam etti ;
– Söyle bakalım Merve, neddir seni farklı düşündüren ?
Merve bugün sabah hotel lobisindeki adamları çektiği videoyu gösterdi Serdar’a. Sonra da sabahtan buraya gelene kadar yaşadıklarını anlattı. Plakasını aldığı aracı da söyledi. Aldığı bilgileri not eden Serdar masasındaki telefonu kaldırdı ve birini aradı ;
– Çabuk bana birini gönderin, bazı bilgiler var, bilgi işleme götürülüp analiz edilisin.
Telefonu kapatan Serdar Merve’ye döndü ve ciddi bir ses tonuyla konuştu;
– Bak Merve, normalde böyle şeyler için ben birşey yapmam. Hele ki Cemil’in meselelerine karışmam. En son karıştığımda işimden oluyordum. Tehlikeli bir adam o. Ama arada senin gibi kıramayacağım birisi var, bu yüzden bu iş aramızda kalacak. Eğer Cemil yine her zamanki gibi Cemil’liğini yapıyorsa ki büyük ihtimal öyledir, çıkar girdiği delikten bir ara..
– Hayır Serdar, bu sefer öyle değil hissediyorum. Herşey çelişkili ve ters, bana söz vermişti hem.
– Ne sözü vermişti ?
– Dayısının olayından sonra bu işleri bıraktığını söylemişti. Sadece dayısının geçirdiği kazayı araştırıyordu. Hem gizli birşey yapsa benim muhakkak haberim olurdu.
– Peki o zaman o Amerikalı’yla olan mesajları ? Anlattığın gibiyse pek de haberin yokmuş.
– Tamam bu konuda haklısın ama James’le konuştum ben. Bana Cemil’in yaptığı bazı şeylerden yani Mednan beyin geçirdiği kazayla ilgili bir araştırma yaptığını, bundan James’in kendisinin de haberi olduğunu söyledi.
– Hmmm.. Zaten Mednan Bıçakçı’nın olayı başlı başına ” derin ” bir konu.. Hem biliyorsun Cemil’in eski çalıştığı şirketin de kurucularından o.
– Serdar bak biz de o olayı araştırdık. Hem de her yönüyle.. Sadece bir kaza.. Orada aydınlanmayan tek şey…Dayım Alp Ateş.. Onuda, sen de ben de biliyoruz..
– Biliyorum Merve, bizim dayın için bildiklerimizi bilenler uzun yaşamıyor ama.. Peki şirketin “ÖZ” geçmişini biliyor musun ?
– Sence bilmemem mümkün mü?
– Hayır..Peki sence Cemil neyin peşindeydi ?
– Bunu bilsem sana gelmezdim değil mi Serdar ?
O esnada kapı çaldı ve içeri takım elbiseli biri girdi. Serdar elindeki notlarla beraber Merve’nin telefonunu alarak karşısında bekleyen adama uzattı;
– Oğlum bunları iyice bir analiz edin, şu plakayı ve videodaki adamları bir araştırın bakalım ne çıkacak..Ha bir de, bunu o odadakilerin dışında kimse bilmesin lütfen.
– Anlaşıldı başkanım.
– Teşekkür ederim evladım, çıkabilirsin.
Serdar Merve’ye döndü ve konuşmasına devam etti ;
– Merve şimdi beni iyi dinle. Bence sakin olmalısın. Cemil’in neler yaptığını en yakından sen biliyorsun. Kaç defa öldü zannedipte benim yanımda ağladın onu da ben biliyorum. Ama noldu sonra, şak diye ortaya çıktı o arap uşağı. Ve her ortaya çıkmasında başka birileri kayboldu sahneden.
Merve araya girdi;
– Arap değil o, sadece orada doğdu. Ailesi buralardan göçtü ama onun damarlarında Türklük var..
Serdar konuşmasına devam etti ;
– Yaa boşversene sen bu işleri, taa fi tarihinde ailesi göçmüş Kayseri’den.. Her neyse, konu bu değil. Dediğim gibi seni her ağlattığında ben yanındaydım ama o seni üzdü hem de çok üzdü her seferinde. Fakat sen ondan vazgeçmedin bir türlü.. Ve o her zaman son dakikada çıktı geldi. Sen de gözyaşlarını bana bırakıp gülücüklerini ona verdin..
– Serdar yine eski defterleri mi açacaksın !!!
– Hayır Merve, demek istediğim ” Cemil Çatalcı yine bir deliğe girdi, köstebek gibi bir tünel kazıyor ve eninde sonunda yine ortaya çı-ka-cak!!”. Bence merak etme. Herkese oyun oynuyor, sana bile, bu onun yolu !!!
Merve Serdar’ın bu konuşmasından biraz etkilenmiş gibiydi. Yüzünde hafif bir rahatlık belirdi. Serdar Merve’nin bu değişimini fark etti. Masasından kalktı ve Merve’nin karşısına oturdu. Elini Merve’nin omzuna koydu ve gözlerinin içine baktı. O an bir saniyeliğine de olsa Merve’ye sarılıp ” Seni hala daha çok seviyorum” diyerek saçlarını koklamak istedi ama durdu, derin bir nefes alıp konuşmasına devam etti;
– Rahat ol Merve.. Eğer senin gibi teşkilatta efsane biri böyle yaparsa normal insanlar ne yapsın.. Merak etme sen, ikimiz de Cemil’i iyi tanırız, çok şey biliyor ve çok olaylar geçti başından. İnan bana çıkacak bir yerden. Hem bak ben de buradayım, koca teşkilatın başkanı yanında, merak etme elimden geleni yapacağım.
Merve ağlamaklı hüzünlü bir sesle konuştu;
– Gerçekten Cemil ortaya çıkar mı ? HEm sen bana yardım edecek misin Cemil için ? Onu hiç sevmezsin ki..
– Evet sana yardım edeceğim ve evet onu ” hiiiç sevmem..” Oysa seni….
Merve ve Serdar göz göze geldiler.. Odada sanki ölüm sessizliği oldu. Bu sessizlik kapının çalınmasıyla bozuldu. Serdar kapıyı çalan kişiyi içeri çağırdı. Gelen kişi yaklaşık 20 dakika önce Merve’den aldığı bilgileri ve telefonu analiz yapılması için teslim ettiği adamıydı. Adam endişeli bir şekilde konuşmaya başladı;
– Efendim galiba bir sorunumuz var..
– Hayırdı evladım noldu ?
– Şu telefondaki video var ya ?
– Evet.
– O videodaki üç kişiden ikisini tespit ettik..
– Kimmiş peki onlar ?
– Sorun da bu zaten..
– ??? Nasıl yani ?
– Efendim o üç kişiden ikisi ayrıca İnterpol tarafından kırmızı bültenle aranan suikastçiler. 2005’ten beri herkes peşlerinde. Eski Lübnan başbakanı Ragip Haruri’nin 2005 Şubat’ta bombalı suikastını tertipleyen adamlar bunlar. Ahmed El Şeysir ve Ebu Bin Lades. Ama üçüncü şahıs başka biri onun kimliğini henüz tespit edemedik.
– Sen yerine geri dön ben hemen sizin yanınıza geleceğim.
– Anlaşıldı efendim.
Görevli odadan çıktı. Merve konuşulanları duymuştu ama sessiz fakat oldukça tedirgin bir yüz ifadesi vardı. Serdar endişeli bir sesle Merve’ye döndü;
– Merve siz… Siz bu adamları biliyor muydunuz ?
– Cemil ve ekibi bildiğim kadarıyle bunları yok etmişlerdi..
– Sen..Sen o operasyonda yer almıştın. Bizimkilerden de destek almıştınız. O zaman ben dış istihbarattaydım. Hatırlıyorum.
– Evet ben o operasyondaydım ama sahada değildim. Sadece bilgi akışını sağlamak için Suriye istihbaratı El – Muhaberat içine sızmıştım. İsimleri ve saklandıkları yeri öğrenmiştim ama fotoğrafları bende yoktu. Cemil tanıyordu onları..
– Ah evet Cemil.. Yine Cemil.. Yeniden Cemil..
Serdar konuşmayı aniden kesti. Hızlıca Merve’nin yanından kalktı ve masasına geçti. Masadaki telefonu kaldırdı;
– Kızım bana acilen Başbakanı bağlayın.. Durumun acil olduğunu bildirin. Hemen görüşmem lazım..
(Devamı gelecek bölümde)