Gitmem gereken birkaç yer vardı bir zamanlar. Herkesin vardır öyle bir yeri. Standart yerlerdendi benimki de işte. Büyüdükçe standart yerler, kendini başka standart yerlere bırakır tabi; ama konumuz bu değil.
O zamanlarda gittiğim standart yerden otobüsle geçerken farkında olmadan görüyordum onu. Tabi bazen gördüğümü fark ediyordum ama genel insanlardandı benim için. Yani yan koltukta oturup dihidrojen monoksit tüketen adamdan farkı yoktu.
Sonra bir gün, o kestirme yol olarak kullandığımız yokuştan aşağı inerken, ben de kestirme olarak kullandığımız o yokuştan yukarı doğru çıkarken, saniyenin onda biri kadar kısa, ama nefesimi tutabilecek kadar uzun bir zamanda hissettiğimi fark ettim onu. O da hissetmişti beni; çünkü ikimiz de aynı anda afallayıp, aynı anda kaşlarımızı yukarı kaldırıp şaşırarak bakmıştık birbirimize. Ve aynı anda yolumuza devam etmiştik.
Genelde bilinç dışım kendi ellerimi hiçe saydığı için ve kız lisesinde okuduğum için, “hoşlandığın biri var mı” sorusuna cevap verebileyim diye her yıl sadece bir kişiden formalite icabı hoşlanmaya programlamıştım kendimi. Beyaz tenli, yanaklar hafif pembe, konuştuğunda zeki olduğunu belli eden tipler genelde favorimdi. Ama o, benim standartlarımın çok çok dışındaydı. Anarşiklik yapmak için gelmişti bana resmen: esmer, benden çok az uzun, yanakları kızarsa bile belli olmayacak kadar sönük, sesi gıcık olunabilecek kadar gıcık bir ton. Ama güldüğü zaman gamzeleri çok güzel çıkıyordu. Ama gözleri çok güzeldi. Nereye baksa gözleri çok güzeldi.
Her gün kendi standardıma giderken, otobüsle önünden geçtiğimde onu hissetmemin nedenini şimdi anlıyorum galiba. Aklım gözlerine takılmıştı, bir çift koyu kahve göz her gün peşimdeydi sanki.
Birbirlerinden hoşlanan insanların sinyalleri vardır ya hani, hafif hafif mesaj verirler birbirlerine. İkisi anlar sadece. Ben onları fazlaca verdim. Kalp grafiğime baksalar adı çıkardı raporda. O kadar şiddetliydi yani.
Ben o da öyle zannediyordum.
Her şeyde belirli bir zaman vardır. Kendini tanımlamak isterken bile belirli zamanın dolması gerekir. Bir nevi kaderin dolması gibi bir şey yani hani zaman dolunca zamanın gelmiş oluyor gibi. Ben o zamanın dolmasını beklemeden ona “seni çok önceden hissettim, önceden fark ettim, şimdi de söylüyorum!” dedim.
Sonrası sessizlik.
Elimde cep kitabı vardı. Ezberlememiz gereken şeyler yazıyordu. Otobüsteydim. Normalde sağ tarafımda yol akıp giderken, ben başka bir şeyle meşgul olursam başım dönerdi. Hâlâ döner. Ama o gün ezberimi yaparken, yol bitene kadar, sonraki gün herkes evden çıkıp kendi standardına gidene kadar dönmedi başım.
Sonrası yaş.