Soğuk ve yağmurlu bir gün. Deniz kenarı çok rüzgarlı, güneş ise her şeye rağmen bulutların arasından kendini göstermeye çalışıyor. Üzerimde ince bir yağmurluk, kollarımı bedenime sarmış yürüyorum. Saçlarım yüzüme çarpıyor ve enseme vuran soğuk daha çok üşümeme neden oluyor. Ellerimle kaküllerimi düzeltip yürümeye devam ediyorum. Her ne kadar böyle havaları sevmesem de, nedense bugün huzur veriyor bana. Çamurlu botlarımı yere vura vura, düşüncelerimde boğularak yürüyorum. Hiçbir bank boş değil. Boş bir bank bulma umuduyla çevreme bakınıyorum. Yok. Deniz kenarındaki taşlardan birine oturuyorum. Dalgaların kayaya çarpması sonucu sıçrayan sular paçalarıma gelse de rahatsız etmiyor bu beni. Ufuk çizgisine dalan bakışlarım bir şeyler hatırlatıyor bana. En son buraya geldiğimde yalnız değildim. En son bu ufuk çizgisine ifadesiz bir suratla değil, gülen gözlerle bakıyordum.
Buradaki son anımı, o günü düşündüm. Bir sevgilim yoktu, hayır. Ama bana bir sevgiliden daha fazlası olmuş biri vardı. Bir en iyi arkadaş, belki de aile… Bunu hiçbir zaman anlayamadım. Hatta belki bir sevgili bile olabilirdi ondan. Çünkü en güzel o sevebilirdi. Yeşil gözleri her zaman farklı bakardı bana. Sanki bu dünyadaki en gizemli kişi benmişim de, o da beni anlamlandırmaya çalışıyormuş gibi. Çok korkardım o bakışlarından. Ama bir yandan da severdim. Çünkü apayrıydı o. Hakkımda kimsenin bilmediği şeyleri bile biliyor o, derdim içimden. Gerçekten de biliyormuş. Gerçekten de bile bile bakıyormuş öyle.
O gün, evden çıkmış öylesine dolaşıyordum. Hava sıcaktı, mevsimlerden yaz. Sıcak bunaltıcı olmaya başladığında bir apartmanın önünde hem soluklanmak hem de biraz dinlenmek için durdum. Etrafa bakınıyordum. İçten içeyse onu düşünüyordum. Görüşmeyeli altı ay olmuştu. Başka bir şehre gitmiş, giderken veda bile etmemişti. Son altı ay zehirdi anlayacağınız. Oturduğum yerden ayağa kalktım. Yürümek için adım attığım sırada bir çift tanıdık göz… Karnımda bir ağrı hissettim. Daha önce defalarca hissettim o ağrıyı, bu seferki farklı. Özlem çok farklı bir duyguymuş. Olduğum yerde durdum, ne gittim ne kaldım. Tanıdı görür görmez beni. Nasıl unutsun, üzse bile seviyor beni içten içe. Ama ben farklı seviyorum, o farklı. Yaklaştıkça sarılmamak için zor duruyor, ellerim iki yumruk halinde vücudumun iki yanında sarkıyordu. Yanımda durdu. Sadece birbirimize bakarak bile anlaşabiliyorduk, bir şey demedi. “Nasılsın?” Altı ay, dedim içimden. Neredeydin? Çok kötüydüm. “İyiyim.” Gitmeye yeltendim. Kolumdan tuttu. Fevri bir davranış olmasına rağmen nazikti. Konuşmadık yine. Bizim için konuşmak çok zordu. Ne ben onu dinlerdim ne o beni. Bir süre durduk öyle. O bana baktı biraz, ben kaçırdım gözlerimi. Kırgınlığım her zerremdeydi fakat o karşımda öylece duruyorken ona kırgın kalmak çok zordu. Konuşmamı, kızıp bağırmamı bekledi. Öyle bir şey yapmadım. “Gidiyorum.” dedi. İçimde fırtınalar kopuyordu. Bırak gitsin, dedim önce. Sonra dayanamadım. “Tamam, dur, gitme. Bugün biraz kal.” Hayır, böyle olmamalıydı. O giderken bunu düşünmüyordu bile belki. Kaldı. Sarıldık. Hala kırgın olsam da, unutmaya karar verdim. Bundan önce defalarca yaptığım gibi.
O apartmanın önünde saatlerce konuştuk. Son altı aydan, geçmişten, gelecekten. Her şeyi unuttum o yanımdayken. Yürüdük sonra biraz. Şehir içindeki banklarda oturduk, kafası omzumdaydı. Huzur o zaman vardı. “Deniz görmek istiyorum.” dedim laf arasında. Tuttururdum bazen ama tutturmadım, sahil yakındaydı ama o gidecekti. Sadece ben öyle düşündüm. O bankta da saatlerimizi harcadık. Gün bitmek üzereydi, hava kararıyordu, evden uzaktaydım ama içimde hala bir burukluk.. “Hadi, gidelim.” dedi. Nereye demeden düştüm peşine. Şakalar yapıyor, gülüyorduk birlikte. Yürüdük bayağı. Burasıydı geldiğimiz yer. Bu deniz kenarı.
En son onu burada gördüm. Ondan sonra hiç görmedim, en azından gerçekten görmedim. Sonradan bana duvar oldu. Ne yüzüme baktı ne benimle konuştu. Sebebini anlamadım, üzüldüm çoğu kez. Fakat alıştım. O gün burada, bu deniz kenarında, dünyadaki tek kişi benmişim gibi hissetmiştim. Bana hiç kimse böyle davranmamıştı.
Islak taşlar beni daha çok üşüttü. Geçmişi düşünmekse berbat hissettirdi. Yağmurluğumun cebine ellerimi sokup kalktım. Buraya daha ne zaman gelirdim, bilmiyorum. Çok şey atlattım. Onu da görmeyeli altı ay değil, altı yıl oldu. Özledim, ama artık ona dair hissettiklerim arasında karşı konulamaz bir sevgi değil, boşluk hissi var. Yağmur hızlandı. İç çektim. Kafamı sağa çevirdim.
Ben o aynı bakışları gördüm. Altı ay önce karnımda ağrılar yaratan o bakışlar… Bu sefer bakışlarımız bir şey anlatmıyordu. Ben yürümeye devam ettim. Çok uzaklaştığımı düşünürken kafamı çevirip ardıma baktım. Şaşırmadım onu gördüğüme. Ağlamak da gelmedi içimden. Neredeydin demek de istemedim hiç. Ben kafamı çevirdiğimde o da bana bakmıyordu hala. Birlikte gülerken baktığımız ufuk çizgisindeydi gözleri.