Günümüzde yetişkin ve görev başında olan kuşakta gençliğe apolitik, manevi değerlere uzak ve görev alma sorumluluğundan yoksun olduğu konusunda eleştiriler yöneltiliyor. Ancak işin aslı öyle değil. Bilgi birikimine sahip, donanımlı, manevi değerlere önem veren ve bu bilinçle hareket eden bir gençlik mevcut Türkiye’de. Ama bu gençliğin görev başına geçmesi, sorumluluk ve yetki alması sancılı bir sürecin sonunda mümkün oluyor. Çünkü görev başındakiler arkadan gelen gençlere gereken imkân ve şansı vermiyor.
Siyasette, sanatta, sporda her anlamda ve her alanda gençliğe sözde söz hakkı veriliyor. Geleceğin teminatı olarak gösterilen, söylemlerde güven vurgusu yapılan gençliğe fiiliyatta gereken değer, önem ve yetki verilmiyor. Makam sahipleri koltuğumu kaptırırım korkusuyla gençlerin yolunu açmayı değil, gençleri göz önünde kontrol altında tutmayı tercih ediyor. Yeni gelen bir genç her zaman bir tehlike, önü kesilmesi gereken bir rakip olarak görülüyor. Görev ve yetkilendirme yapılırken gençlerin bilgisi, enerjisi ve cesareti yerine kıdem ve tecrübe göz önünde bulunduruluyor. Gençlerden tecrübe isteniyor ama tecrübe kazanma şansı da verilmiyor.
Bir de görev verilen, işe alınan, herhangi bir yetki verilen gençler var. İşte onlar işleri en zor olanlar, çünkü onlara sözde söz hakkı veriliyor. Onlara davulu sen taşı ama tokmak biz de kalsın deniliyor. Bir görev, bir yetki verilen gençler asla özgür bırakılmak istenilmiyor. Kontrol altında tutulması gereken bir tehlike olarak kabul ediliyor. Yetki verilse dahi gençliğe karşı duyulan korku, düşmanlık dinmek bilmiyor. Gençlerin yaptığı her yeniliği, her değişikliği kendilerine karşı yapılan bir hamle olarak kabul eden bir zihniyet var mevki makam sahibi kıdemlilerde. Gençlere karşı yapılan mücadele hiç durmuyor yani, gençliğin önüne hep bir engel çıkartılmak isteniyor. Ve artık gençlik bunun sehven değil bilinçli yapıldığına inanıyor.
Sonuç olarak gençlik bu mücadelelerden bıkmış durumda. 12 yıl zorunlu eğitimin üstüne bir de üniversite okuduktan sonra hala hayatın içinde yer bulamıyor olması gençliği yoruyor ve karamsarlığa sokuyor. Siyasette, sanatta, sporda ve iş hayatında hala gereken şansın ve önceliğin yeni yetişen gençlere verilmiyor olması sadece gençlerin değil, bütün yöneticilerin ve yetki sahiplerinin sorunudur. Bir kesimin değil, bir ülkenin, bir zihniyetin sorunudur. Artık tüm ülkenin zihniyetinin değişmesi lazımdır. O daha küçük bilmez, bunlar daha dünkü çocuk düşüncesinden kurtulmak gerek artık. Yoksa boynuz kulağı geçtiğinde, bu gençliğe ne söz geçirebilirsiniz ne de vefa bekleyebilirsiniz. Gençliği saygı, sevgi tohumlarıyla büyütmezseniz hürmet ve sadakat ağacının meyvesinin yiyemezsiniz.