Otobüs tıklım tıklım her zaman ki gibi, kuytu bir köşede burnumu cama yaslamış manzarayı seyre dalmışım. Çengelköy sahili insan seli, bense yolunu kaybetmiş avare. Sıcak sahlebin müptelası olmuşum, hafiften rüzgar esiyor, masanın üzerinde karalamak için kağıt kalem bir de kitabım. Derin derin düşünüyorum…
Küçük bir çocuğun yüreğine sahip olamayan insanlar tarafından yönetildiğimiz bu ülkede bizim için ne iyi ne kötü hala belirsiz. Herşeyin pahalı fakat bir tek insan hayatının ucuz olduğu ülkemde hayallerimizi bağlayıp uçurduğumuz uçurtmamız tellere takılmış. Bir kamyonetin üzerinde başlayan siyasi hayat saraylarda sürerken , sıradan vatandaşın yırtık gömleğinde değişen tek şey yama yapılmış bir kaç yırtık.
Afrikalı zenciler kadar cinselliğe açız, onların ki yiyecek yemek bulamamaktan ; bizimkisi insan eti daha ucuz olduğundan. Her gün sokaklarda ölen kadınların görüntüleri kamu spotu olarak ekranlarda, sahte mutluluk ve kolay edinilmiş zenginliklerse 7/24 yayında. Ve bu kadar saçmalığın içinde yağan yağmur sonrası çıkan bir anlık gökkuşağına hasret bizler. Kariyer illeti damarlarımıza kadar işlemiş , bizi ayakta tutan serum ay sonu maaşımız , bol bonuslu kredi kartımız. Her hayalin sonu kolay yoldan zengin olmakla biterken , bu ülkede bizi güzel günlerin beklediği tabi ki şüpheli…
Film değil gerçek. İyilerin cenazelerinin sessizce gömüldüğü , sosyete cenazesinde adım atacak yerin olmadığı ülkemde. Çocuğunuza iyi insan olmayı öğütlerken neyi kastetdiğinize dikkat edin. Ailecek akşamları izlenen dizilerin senaryoları hala aynı , değişen figüranlar. Eski samimiyet yok, ama kazanılan para çok. Geceleri Osmanlı torunu olarak girdiğimiz yatağımıza rüyalarımızda cenkten cenge koşuyoruz. At sırtında kilometreleri aşan bizler , uyanınca İstanbul trafiğinde Avrupa’dan Asya’ya araba ile geçemezken alkışlar Engin Altan Düzyatan’a….
Sonra aşk’a gelelim biraz. Yok be üstadım, ağır ağır sigarasını içerken ciğerlerinde hissedeceğin sevdalar kalmadı artık. Rakı sofrasında kırık kalbi teselli etmek için değil , dansözün göğsüne üç kuruş paramızı sıkıştırmak için bir araya geliyoruz. Sevgi neydi, sevgi emekti. Bugün kolay elde edilen sevdaların , kazancı tek gecelik. Oysa bembeyaz duvağın arkasındaki o masum yüzlü, hani o sevdiğine utanarak biraz da mahçup şekilde bakan gelinler var ya.İşte onları namus cinayetlerine kurban verdik ya geriye kalan bize Justin’in aşkını bileğine dövme yapmış kızlar…
Şimdi bize karamsar olma diyorsunuz…Uğruna sarhoş olunacak sevdalarımızı aldınız, sevdiğimiz diziler reyting kurbanı. Evlilik hayallerimiz kiralık ev bulamadığımızdan yarım kalmış. Asgari ücrete değinmiyorum bile. Bir paket sigaraya verilen para ile kitaba verilen parayı mukayese edenlerin dünyasında çal keke çal…Ama helalinden olsun. İlle de Tayyip olsun, ister Gürcü olsun. O da Allah kuludur. Her kim olursa olsun. Hazır seçimlere az kalmış siyasi mesaj vermeden de olmazdı sayın okuyanlar.
Karamsarlık üzerine yazılacak şey çok , mutluluk Almanya’dan gurbetçi akrabalarımızın getirdiği çikolata gibi, kırk yılda bir işte. Hal böyle olunca kağıda kaleme bile gelmeyen güzellikler yine düşüncelerde kaldı. Belki bir gün baştan sona gülücükler saçan satırlar yazarım , uğruna şiirler sayıklatacağım sevdalarım olur. Sıcak sohbetinizde teselli ararım belki he ne dersiniz. O zaman üstadım son sözlerimizi bırakırken şuracığa oradan bize sek bir Nazım ver:
Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,
Öylece gibi de görünüyor,
Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse,
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani.