Hayat bu kadar zor mu sahiden? Yoksa biz mi böylesine zorlaştırıyoruz hayatı?
İnsanları öylesine umursuyorum ki kendi düşüncelerim hayatımı yönetebilmek için sürekli benimle savaş halinde. Aile, akraba, çevre… Neden kendimizden önce gelir ki. Bu coğrafyanın bir dayatması mı yoksa bu şekilde yetiştirilmemizin bir sonucu mu?
“Akrabalar arasında zorunlu sevgi vardır. Oysa sevginin önce hak edilmesi gerekir. İşte bu yüzden akrabalar arasındaki sevgi, samimiyetsiz ve iğrençtir.” demiş Dostoyevski.
Sevgimizi hak etmek için hiçbir şey yapmadan bunu hak sayan insanları bu kadar önemsememiz çok saçma aslında. Öncelik kendimiz olmalı çünkü bu hayatı yaşarken her duyguyu tek başımıza yaşıyoruz. Evet, yanımızda olan insanlar var fakat kısa ya da uzun belli bir zaman için öyleler. Oysa nefes aldığımız sürece yalnızca kendimiz kaçamıyoruz yaşadıklarımızdan. İnsanlar biz istediğimiz kadar hayatımızdalar. Onlara izin verdiğimiz kadarıyla dâhil oluyorlar hayatımıza. Peki, bu bizim elimizdeyken neden ileri gitmelerine müsaade ediyoruz? Neden onlara göre yaşamaya çalışıyoruz hayatımızı?
İnsanların doğasında var sosyal olmak ve belki de bu sosyallik insanlara kendimizi kabul gördürme çabamıza neden oluyor ve bunun sonucunda hayatımızı onlara göre yaşamaya çalışıyoruz. Bize yanlış gelse dahi insanlar için doğru olduğundan hayatımıza entegre ediyoruz bazı yanlışları. Oysaki kabul etmemiz gereken aslında şu; doğru tek yönlü değildir. Benim doğrum başkasına göre yanlış olabilir ama bu onu yanlış yapmaya yetmez. Kabul görme uğruna o doğruyu kabullenmem için bir sebep olmamalı bu durum. Evet, söylerken çok rahat fakat uygulamada bunu bir türlü gerçekleştiremiyorum işte.
Herkes gibi olma çabası, toplumda kabul görme çabası, hep başkalarının doğrularını uygulama çabası. Ne kadar boş bir çaba içerisindeyiz. İnsanların birkaç gün konuşup susacağı konular için nerdeyse tüm hayatımızı feda etmeye hazırız. Ne için? Kim için? Aynı şeyi bizim için yaparlar mıydı? Hiç sanmıyorum.
Hayatı hep grilerle yaşamaya çalışırız oysa şimdi önümde siyah beyaz kadar keskin bir durum var. Ya kendi kararlarımı ve beraberinde getireceği sonuçları kabullenirim ya da başkalarının düşünceleri uğruna kendi hayatımı hiçe sayarım.
Asıl sorun ise şu; kendi kararlarımdan herkesi karşıma alacak kadar emin miyim?