Söyleyebileceğim her tümcenin ayrı bir hikayesi,
senin ağzından çıkan her sözün ayrı bir teranesi,
ve yazdığın kaderin altından kalkamayacağım bin bir sebebim var..
Çöpün kenarına bırakılan yeni doğmuş bir bebek ağlamakta.
Mahallede yıkılmak üzere olan eski bir ev var,kimsesizler içinde yatmakta.
Salıncakların ipi kopmuş,oyuncakların gözlerinden yaş akıyor ıssız oyun parkında.
Ve hiç gelmeyecek bir otobüsü beklemekte birisi paslı durakta.
Nasıl bir bebek annesinin kucağına muhtaçsa,
ne kadar sevilmemiş çocuk varsa bu dünyada,
ve ne kadar kırılmış kalp varsa etrafta,
hepsinin niyetine aşkıma tutunsaydın ya.
Soğuk kanlı katil misali öldürdün beni.
Yüksekçe bir tepeden aşağı atarcasına,
göğsümü ellerinle yararcasına ve canlı canlı bedenimi ateşte yakarcasına.
Sanki boynumda ip varken altımdaki sandalyeye tekmeyi sen atmışcasına.
Ben baş edemiyorum artık gücüm yok,
meydan savaşından çıkmışım yaram çok.
Sevgilim ben kırık kalpler sahilinde bir gözümde çöl bir gözümde göl varken,
ne batan güneşi ne kıyıya vuran hüzünlü yakamozu,
ne de ağlayan yağmuru göremiyorum.
O yüzden,kahrolsun her şey ve herkes!
Ve bu yüzden,sen de dahil kimseye acımıyorum.
Ben sende hiç muvaffak olamadım…
Kulaklarım ve dilim yitirdi işlevini,
duyamadım, konuşamadım.
“Neyin var?” dediler adını söylemek istedim,
yapamadım boğazımda kaldı kelimelerim.
Söküp atmak istedim ve en çok da kusmak!
Bir klozetin başında çıkarmak istedim içimden seni,
başaramadım..
Seni ardımda bırakamadım.
Seni içimde bir yerlerde hiç olmamış sayamadim…
Kendimce bir seslendirmesini de yaptım: