Karanlıklar ardında tiz bir sesin bana “Gel!” dediğini işittim.
Kurumuş yapraklar üstünde yürüdüm, tok bir sesin bağırışıyla titredim.
Ağaçlar üzerinde üç kuş gördüm, kartal pençeleri altında insan kalbi tutuyordu;
Kuzgunun bir gözü yoktu, yalnızca bağırıyordu;
Baykuş ise sessizce beni izliyordu.
Kartal “Bak!” dedi ve elindeki kalbi sıktı,
Kan, şelale gibi toprağa aktı.
Yürüdüm ve yürüdüm, kanın içinde bir hayat vardı;
Baktım ve baktım, her şeyin yalan olduğunu anladım.
İnsanlar yalnızca kendilerini severmiş,
Sadece kendileri için yaşarmış.
Düşünmezlermiş gerçeği aslında,
Ondan kaçıp kalplerini sadece yalana açarlarmış.
Tok sesli kuzgun bağırdı ve ayıldım,
Toprak yavaşça kanı emmeye başladı, ağladım.
Kuzgun da benimle beraber ağladı, gözyaşları yerdeki kâseye damladı.
Kartal “İç!” dedi ve kalbi bıraktı.
Kâsedeki, kuzgunun gözyaşını içtim, içtim ve yeni bir gerçeğe uyandım:
Arkadaşlıklar aslında menfaatmiş,
İnsanlar yalnızca kendilerine güvenir;
Sadece kendilerini tanırlarmış.
Oturup düşünmek yerine saklanmışlar,
Çünkü gerçeklerden korkmuşlar.
Hıçkırıklara boğuldum, kuzgun sustu ve kartal sordu:
¦ Gerçekleri öğrendin, yaşar mısın böyle?
Kartal üstüme doğru uçtu, pençeleri altına aldı kalbimi.
Hava aydınlandı, şafak görüldü; haykırdım, dizlerimin üstüne düştüm.
Baykuş ötmeye başladı, onun sesinde buldum huzuru.
Tırnakları altına aldı cesedimi; dinlendirdi beni uğultusu. Ve dedi:
¦ Yaşayamazsın bu acılarla, sevemezsin beşerleri.
Havada süzülürken beni gören insanlar daha da korktu gerçeklerden.
Her biri yalanın ve nefretin içinde yaşamayı sürdürürken,
Birileri karanlıklar ardında tiz bir sesin onlara “Gel!” dediğini işitti.