Umut…
Ne kadar iki yüzlü bir duygusun sen? Bazen bir mutluluk kaynağı, bazen nefret edilesiliğin dibi.
Bir oluyor sana tutunarak yaşıyorum, bir oluyor varlığındansa yokluğunu yeğlerdim diyorum.
Umut…
Ne tür bir boyasın sen? Siyah-beyazı tek bedende buluşturan?
Umut…
Ne tür bir mıknatıssın sen? Artı- eksileri aynı bünyede barındıran?
Bazen iyi ki diyorum, iyi ki umudum tükenmedi. O da olmasa nice olurdu halim?
Bazen de diyorum kahrolası umudum neden hiç tükenmiyor, bu belkiler neden aklımdan-kalbimden gitmiyor.
Neden zaten sızlayan yarama tuz oluyor, neden canımı yaktıkça yakıyor, bir türlü bana nefreti bitmiyor?
Benim artık ümit etmemem gerek belki, belki umut etmem onlu hayaller kurmam benim yüreğimi dağladıkça dağlayacak.
Neden bendesin hala neden onlu hayaller kurduruyorsun bana? Bırak da o artık tamamen çıksın kafamdan.
Belki de hala seviyor-özlüyordur demeyeyim.
Bitti diyebileyim artık. Açık ve net şekilde ‘bitti!’.
Sen de anladın değil mi şimdi seni neden suçladığımı, haklıyım değil mi?
Suçlusun işte umudum. Bırak artık beni de gerçeklere alışsın kalbim. Bıraksın bekleyerek yaşamayı.
Beynim gibi kalbim de razı olsun gerçeklere, olanlara, olacaklara…