Merhaba Sonat.
Artık şunu çok iyi anladım ki sen aslında benim kendime kaçışlarımda sığındığım bir limansın yalnızca. Ne adının ne kim olduğunun bir önemi yok. Yüzünü bile hatırlamazken her defasında sana yazmanın sebebi sana olan duygularım değil kendimde bir sığınak arayışım. Ben yalnızca çaresiz kaldığım anlarda sana tutunma gereksinimi hissediyorum o kadar. Cevabını bulamadığım sorularım varken sana geliyorum. Kendimi kimsesiz hissettiğim zamanlarda sana yazıyorum. Yazarak içimdekileri kusmak istiyorum ve sen bunun için yalnızca bir aracı olmuş oluyorsun. Bugün ne yazacağımı dahi bilmediğim bir çaresizlik içindeyim. Bu kez ay ışığı sonatı dahi işe yaramadı. Oysa hep işe yarardı biliyorsun. Onu duyduğum anda kelimeler dökülürdü parmaklarımdan. Demek ki bu kez gerçekten çaresizim Sonat. Ne yapacağımı bilemez halde elimde bir kahve önümde açık bir bilgisayar sayfası modern dünyanın ibadethanesi sayılan bir kahve mekânında yalnız başıma oturuyorum. Buraya neden geldim neden yalnızım bilmiyorum. Hayatta hiçbir amacım kalmamış gibi hissediyorum. Yanlış coğrafyada yanlış zamanda doğmuş bir yazarım bugün sadece. Önümdeki telefona takılıyor gözüm sürekli. Beni bu durumdan kurtaracak bir mesaj sesi bekliyor kulaklarım. Oysaki çok iyi biliyorum kendimden başka kimse kurtaramayacak bu defa beni.
Hayatı fazla mı ciddiye alıyorum sence? Yoksa insanların bu boşa geçirilen zamanlarla dolu hayatı bu kadar sevmeleri mi sıkıyor canımı? Ben neden onlar gibi olamıyorum ki. Fazla farkındalık, aşırı düşünme mutsuzluktan başka bir şey getirmiyor insana. Fazlasıyla mutsuzum bu aralar. Düştüğüm girdaptan beni kim kurtaracak şimdi. Yana yakıla birilerini bulmaya çalıştım konuşmak için. En son elimde kendimden başka kimse kalmayınca anladım; bu hayatta tek başımızayız. Ağlamak da çare olmuyor artık. Gözyaşları her şeyi çözer sanmıştım. İçimdeki bu karamsarlığı beslemekten başka bir şeye yaramıyormuş çok geç anladım. Şimdi ağlamayınca güçlü mü oldum sence Sonat? Hiç sanmıyorum.
Yaşadığım acıları yaşayabiliyor olmak beni güçlü mü kılıyor? Hiç sanmıyorum.
Başa çıkamıyorum işte. Biri yükümü alsın istiyorum ama ben insanlara böyle bir şey yapmazken onlardan bunu istemek ne kadar doğru olabilir ki. Hem bunu nasıl yapabilir ki bir insan. Başkasıyla istediğimiz kadar empati kurmaya çalışalım hayata baktığımız pencere her zaman kendi penceremizdir.
Başımı alıp gitmek geliyor içimden. Kaçarak hiçbir şey çözülmez biliyorum ama bazen yapacak hiçbir şey kalmayınca gitmek değil midir doğru olan. Bambaşka bir yerde sıfırdan başlamak fikri güzel geliyor önce sonra da kendimi terk edip gidemedikçe sıfırdan başlamak diye bir şeyin olmadığını hatırlıyorum.
Ah! Umursamaz biri olmak neden bu kadar zor Sonat?
Kendimi taşımaktan çok yoruldum ben. Ne zaman dinlenebileceğim sahi? Ruhum değil de zihnim ne zaman kavuşacak huzura asıl sorum bu. Ben, ben olmaktan yoruldum. Bu sürekli düşünen kendini yiyip bitiren düşünce sistemimden çok sıkıldım.
İnsanlar neden görmüyor kulaklarımı sağır eden sessizliğimi? Düşüncelerim çok karanlık Sonat bana bir ışık göster. Göster ki aydınlığa ulaşabilmek için o yöne koşayım. Bu karanlık beni daha fazla umutsuzluğa çekmeden bir umut ışığına ihtiyacım var artık. Yaşayabilmek için bir umuda tutunmaya…