Kim ilgi gösterse bana, mühürlü kalbim gözyaşlarıma düşüp ıslanıyor. O vakit anlıyorum sevgilim, ben seni unutmadım, unutamadım. Bir an olsun, bir salise olsun, bir gün olsun; bir yaşamak ümidi olsun, bir kez olsun ben seni unutmadım. Sevmek denen güzellik gönlüme şarkılar söylemeyi çoktan unutmuş meğer, gelmeyeceğini biliyorum. Bacakların, kalbin, aklın, ruhun seni bana getirmeyecek ve ben sensizliğin köşesinde seni izleyen olamayacağım. Gölgen bile kalmamış bende, bende ben de kalmamışım ki bir başkasına kalayım…
Sağ gözümden sihirli gözyaşım düşüyor yine; şu gözyaşlarıyla seni uğurladıkça arkandan su dökmüşüm meğer. Çabuk gel demişim ama; boğmuşum seni gözyaşlarımda. Ne vakit biri kalbimin kürsüsüne çıkacak olsa ben senden bir parça buluyorum kalbimde. Sızılarım diner diyorum; romatizma değil ki her yağmurda sızlasın, diner elbet diyorum. Pansuman yaparlar iyileştirirler yarınlarımı ve kalbimi diyorum, yok… Ateşli bir hastalık gibiymişsin meğer, bir yükselip bir düşer gibi. Seni özlüyorum. Ellerim titriyor bak, çok yaş almış kalbim sevmekten yana; yaşlanmış, his yok, hissetmek yok artık ona. Paydos etmiş be sevgili aşktan yana, kim kalbime gülücük saçsa ve bir yerlerden bana baksa yalnızca seni görür olmuşum fakat biliyorum, sol yanının sol anahtarı yapmayacaksın sen beni… Seni o kadar çok özledim ki. Didişmelerimiz yağmurun sicim ve dolu seferlerinin kaptanıymış meğer, yönünü çevirmek hep sana aitmiş. Ben sende unutmak seferimi sonlandıramadım. Ben seni unutmak aşkıyla unutamadım. Kim seslense bana, sesinde nöbetleşe kurduğum alışkanlık nöbetlerim pusuya düşüyor. Sonra bir bakıyorsun kalbim yaralı, aklım öfkeli; hayatımda sensizlik kelebekleri yirmi dört saati doldurup ölüyor… Zaman geçtikçe kızgınlığım da geçiyor, bir bakıyorum ben seni sevmekle başlamışım hayata. Bu saatten sonra da seni unutup ölmekten korkuyorum.
Acıyor. Şimdi çok acıyor… İşte şimdi çok acıyor. Hafifletici sebepler arıyorum tükeniş müebbetime, bulamıyorum…
Kendimde ölüyorum ben sevgilim, kendimde yitiyorum, kendimde devralıyorum yalnızlık bayrağımı. Seni çok özledim biliyor musun… Hasret pankartları açtırdım aşka, “bak ben kimseye gitmedim, hep seni bekliyorum” diyerek çığırdım masum duygularıma; ben söyleyemem de onlar söyler gibi yapsınlar sana dedim… Gelmeyeceğini biliyorum. Çok acıyor. Hâlâ acıyor… Üstelik şimdi daha çok acıyor…
Bu acıyı fark ediyor musun… Sen de hissettin mi kalbinde? Hissediyor musun şimdi… Acıyor. Ölüm döşeğimi gereksiz nefret yığınlarının salıncağı yapıp onları uyutmak istediğim olmuşsun meğer. Bu yüzden nefret edememişim senden; uyumuşlar hep…
Çok kırık, çok yaralı, çok derbeder kalbim; iyileştirecek olan tek kişi sensin, bunu şimdi daha iyi anlıyorum. Doğum günü pastana üfler gibi yaralı yanlarıma üflesen de olur. Kutlarım, kutlanırım; bir mumun talihine merhaba derim, beni ben yapamayışımı unutur senlenir sana kısacık da olsa doyarım.
Gözlerim keşke sadece sana yeşil olsaydı. Belki de bu yüzden gittin, çimenlerde yalnızca ikimizin dolaşacak olması gerçeğine çelme taktı gerçekler… Başkaları da çimenleri gördü gözlerimde, başkaları da aşk pikniğine bir de simit ekledi. Kıskandın, bu yüzden gittin…
Gel. Bak, uzunca zamandan sonra gel’i kattım sana; bende çimenler güllere yenilmeden gel.
Gözlerim ilkbaharla selamlaşırken sonbaharlarım sende beni yormadan gel…
Anladım ki bu yüzden doymak bende hep açlığa gebe; sevişlere doyamıyorum. Çünkü sen yoksun.
Kimseye kanmadım, kimseye kalmadım, kimseye yaşamak olmadım. Hapşırdın sanırım, “çok yaşa sevgilim…” Benimle yaşlanacak olan yalnızlığımın matemi yine kalbimin hançerini çıkarmaya çalışıyor. Daha çok batıyor halbuki, daha çok batıyor. Ne çok yara almışım senden yana; gelinlikli hayaller bile kucak açamamış bir daha bana. Gelmeyeceksin biliyorum, ahlarım vahlarıma karıştı; sakince ve yalnızca bitirim umuduma sarılıyorum.
Eğer o sen isen ve ben son otobüsü kaçırır gibi kaçırdıysam seni, af dilerim. Af çıkmadı, hâlâ müebbetteyim ama; af dilerim. Eğer o sen isen ve ben son mutluluğu kaçırır gibi kaçırdıysam seni, bir başkasına gönderdiysem; mektuptaki yalnız pul olmayı yeğlerim.
Bana hoşça kal, sana ümitler vardiyalı sevinçler bıraktı sevgilim. Özlemek öldü, beklemek öldü, çimenlerden güller galip geldi gözlerime; ben öldü… Yeni bahar tazeliğinde sıcak bir gülüş bıraktıysam yarına, sırf sen dolu günlerin hatırı için. Bana hoşça kal, sana gülücük vardiyalı temmuzlar kaldı sevgilim. Ben kasımın gözü çıkmaz şüpheciliğinde kendime sobeyim…
Dilara AKSOY