Öyküler yazarım ben; kısa, öz ve okunası. Uykularımda yazarım, günün her saati, enginlerine dalabildiğim uykularımda. Nasıl uyurgezerler dolanır dört bir yanı gözleri kapalıyken, işte ben de öyle, uykularımda alırım kalemi elime. Rüyalarımın arka fonu kağıdım olur. Zümrüdüanka kuşu misali düşüncelerim, uçar diyardan diyara, her maceranın sonunda küllerinden tekrar doğar. İlmek ilmek işlerim heceleri; sözcüklerle, cümlelerle düğümlerim.
Uykularımda özgürüm, gerçekte hiç olmadığı kadar. Evden adımımı atmama izin vermeyen babam yok olur, karşı koyamaz pencereden uçup gitmelerime. Dört duvar bir tavan odamın o küçük, o puslu, o iki kanatlı penceresinden çıkarım. Pencere önündeki sık parmaklıklar bile engel olamaz bana. Havalanırım, uçuşur geceliğim rüzgardan. Yıllardır hapsedildiğim kireçten duvarlı ev, giderek ufalır, ufalır, ufalır… Artık görünmez olunca da, var gücümle asılırım küreklere, çarşaftan yelkenler şişer, beni alır götürür yeni yeni öykülerime. Farklı farklı rollere bürünürüm öykülerimde; kah öğretmen olur öğrencilerimle gülüşür, kah doktor olur hastalarımla iyileşirim. Kötü kişiler uğrayamaz öykülerime, öykü diyarlarımın kapılarında bekleyen melekler mani olurlar kötü ruhlara! İyiliğin kol gezdiği, çocukların her daim mutlu olup etrafa gülücükler saçtığı, hastaların her seferinde şifa buldukları ve en önemlisi de kız çocuklarının gönüllerinden geçtiği gibi okuyup büyük adam oldukları bir diyardır bu.
Evimden çok çok uzaktayımdır artık. Bembeyaz bulutların ötesinde, gökkuşağının tüm renkleriyle salındığı, yıldızların kaydıraklardan kayıp durduğu, cici annemin ise artık kötü bir kabustan ibaret olduğu bu eşsiz cennette, kalemler benimdir artık. Sadece kalemler mi? Çeşit çeşit kitaplar, renkli kaplı bembeyaz defterler… Hepsi, ama hepsi bekler beni burada. Beklerler ki ben uykuma dalayım, uçup geleyim yanlarına.
Küçük kızların hep mutlu olduğu, göz yaşlarına izin verilmeyen öykülerim vardır benim. Öyküler hayallerimdir, hayallerimse ben. Uyuryazarım ben. Uykularımda öyküler yazarım.