Uzakların öğrettiği bir şey var;
Zamanla yerine başka şeyler koyamayacağım şeylerin aile ve sağlık olduğunu,
Ve bunun önemini uçuş mesafesi 10.000 kilometre uzaktayken anlamanın ironik bir yanı olduğunu,
Kimi zaman şikayet ettiğimiz değerlerin bir gün gelip aradığımız şeylere dönüşebileceğini,
Telefonda sesin sırf uykulu çıkıyor diye annenin tedirginliğini,
Annenin dünyadaki bütün depresyon haplarından daha etkili olduğunu,
Ve bunun için “ Yavrum iyi misin?” demesinin yeterli olabileceğini!
Yanımızdakilerin kıymetini bazen ve ancak uzaktayken fark edebildiğimizi,
Kalp çarpıntısıyla uyandığımız korkulu bir rüyanın ardından,
Aileyi arayıp “Sizi seviyorum!” diyebilmenin ve sevgiyle yanıt alabilmenin mutluluğunu,
Ve bunu dünyadaki hiçbir para birimiyle satın alamayacağınızı,
Aynı evde yaşarken sürekli tartıştığınız ablanızın , abinizin, kardeşinizin;
Sırf sizi özlediği icin “ ne güzel kavgalar ederdik! “ demesini,
Bunun aslında “ Seni çok özledim!” demenin bir yolu olduğunu,
İnsanın en güçlü hissettiği zamanda aslında ne kadar kırılgan olabildiğini,
Güçlü yanlarımızı, güçsüz yanlarımızı ve belki çocukluk korkularımızı keşfetmenin zor bir yolu olduğunu,
Dibe vurmadan insanın kendini asla keşfedemeyeceğini
Ve keşfetmenin en iyi yolunun uzaklara gitmek olduğunu öğrendim.
Uzakların öğrettiği bir şey var; “Gurbet neresidir ,Sıla neresidir “ ancak gidince anlar insan.
O zamana kadar birer tanım cümlesi.
İnsanin tuhaf bir öğrenme biçimi var “Kaybederek öğrenme” Kaybetmeden öğrenmenin yolu bize ait olana ulaşamamak!
Uzak olmamız…Uzak olmanın tuhaf bir biçimde bizi sahip olduklarımıza yakınlaştırdığını duyardım.
Şimdi anlıyorum!