İçeriden gelen bir tıkırtıyla uyandı. Kalbinin delicesine çarpıntısını dindirmeye çalışarak dikkatle sessizliği dinledi. Gözlerini kıstı, kaşlarını çattı, yatağına biraz daha gömülerek gerçekten içeriden bir ses gelip gelmediğini anlamaya çalıştı. Kalbi biraz daha yavaş atmaya başlayıca kendisini daha fazla korkutacak senaryolarını aklından atmak için içinden bir şarkıyı tekrarlamaya karar verdi. Korktuğunda yapardı bunu çoklukla. Uzun süre uyutmazdı diline takılırsa, ama olsun. Yeter ki hayal gücünün acımasızlığıyla baş başa kalmasın.
Sonra sanki bir tıkırtı daha geldi içeriden. Evet kesinlikle içeriden bir ses gelmişti. Bu ses ne dikkatsiz birinin sakarlığı ile çıkardığı ne de rüzgardan falan çarpmış, düşmüş bir eşyadan gelen bir sesti. Bu ses, çok dikkatli ve sakin birinin, sessizce yürüken, yerinden oynadığını bilmesi imkansız olan koridordaki parkeye bastıktan sonra ustalıkla yoluna devam etmesinin sesiydi.
Ne yapacağına bir an önce karar vermeliydi. Uyuma numarası yapıp, gelen kişinin kendisine ilişmemesi için dua ederek yorganın içine gömülebilirdi. Ama yedi düvelden duyulabilecek, neredeyse yatağı sallayacak kalp atışlarının onu ele vermemesi imkansız gibiydi. Bu kadar korkak olacak ne vardı sanki! Uyur gibi yaparak hırsıza bulaşmayan ve geceyi sağ salim atlatanların efsanelerini az mı duymuştu? Ama hayır, maalesef bu iş onun harcı değildi. Uyandığını belli edecek, ne bileyim ışığı falan açarak belki, bir şey yaparak onu korkutmak ve kaçırmak (tabii kaçarsa) bir çözüm olabilirdi belki. Neden olmasındı? Böyle efsaneler de duymuştu hem.
Her kalp çarpışının arasına, çocukluğunda öğrendiği dualardan bir potpuri sıkıştırarak bir cesaret ayağa kalkıp elini ışığa uzattı. Ve şaşkınlıkla kendine bakan bir çift gözün sahibinin elini, karnının hemen üzerinde hissetti. O, hemen arkasını dönüp, telaşlı olmayan adımlarla koridorda uzaklaşırken, dizlerinin hafifçe titrediğini fark etti. Bulunduğu yere yavaşça çöktü. Ah! Neden yatak odasının kapısını kapatmamıştı sanki bu gece? Halbuki yarım aralık bile uyuyamayanlardandı. “Şanssızlık!” denir miydi artık böyle bir durumda bilemiyordu ama şansına sıçsındı.
Artık korkudan mı acıdan mı bilinmez gözü kararmaya başlamıştı. Yarı açık yarı kapalı gözlerinin ardından bulanık bir kare daha gördü. Eve gelir gelmez, her zaman yaptığı gibi kapının yanına attığı çantasına yavaşça uzandı siluet ve onu da alıp gözden kayboldu. Bir kere daha kızdı içten içe kendine. Kaç aydır söyleyip duruyordu ama çantaları için kapı yanına bir dolap almamıştı bir türlü. “Üşengeçlik” denir miydi artık böyle bir durumda bilemiyordu ama üşengeçliğine sıçsındı.