Galata sokakları rüzgârlı, lâkin hava güneşliydi. Tramvay ise tıklım tıklım. Karaköy’e kadar gelebilmem için bir seçim yapmam gerekiyordu, –özellikle bugün- ben de otobüs yerine tramvayı seçtim. Tramvay zikzak çizerek Eminönü’nden Karaköy’e doğru gitti. İstanbul’un üstüme gelen bütün rüzgârını yararak Banker Sokak’a saptım. Ha, bu arada ben Elif. Arkadaşlarım bazen bana Eli derler. Siz ne derseniz deyin. Ot Kafe’ye girdim o an, sanki bir alacaklı gibi. Ki alacaktım zaten, nisan ayı gelmeden Ot Dergisi’nin nisan sayısını alacaktım. Oturdum bir masaya, orta bir Türk kahvesinden yana seçimimi yaptım ve elime aldığım dergiyi okumaya başladım. Tam okumanın bana zevk verdiği anda bi’ gürültüyle başımı dergiden kaldırdım. Kafenin sokağına bir araba park etti. Kırmızı bir Cadillac, plakası 34 KIY 10 idi. İçinden iki genç adam indi. Yorgun gibiydiler. Diğerinden daha uzun boylu olanın sakalları bi’ hayli uzamış, diğeriyse saçını neredeyse bir hayır kurumuna yetecek kadar kesip, bağışlamış gibi duruyordu. Rüzgâr, benim gibi onları da kafenin içine itti. Çalışanlara bi’ Allah’ın selamını vermek için yaklaştılar. Uzun boylu olan genç adam garsona yaklaştı, “Çok yorgunum be Alim.” dedi. Garson, “Her zamanki halin be Tanrıöver.” diyerek onu tersledi. Sinirliydi garson, üniversite öğrencisiydi. Hem çalışıyor, hem okuyordu. Ama bu aralar sadece çalışıyor, hiç okumuyordu.
İki genç adam bir masaya oturup, -her şeyin ve herkesin içine kapandığı bir zamanda-, beş dakika sonra hiç de açık olmadığını anlayacakları açık, iki çay söylediler. Çayları, sadece adının Sezen olduğunu bildiğim gözlüklü kız getirdi. Zaten bu kafeye gelenler onun sadece ismini bilirdi. Çünkü gömleğinin yakasında isminin yazıldığı bir kart taşımak gibi tuhaf bir huyu vardı. Gerisi herkes için koca bir gizdi. Alışıldık, koca bir giz…
3 comments
Sabahattin Ali’yi bilirsin ben çok severim çünkü yazılarını edebiyat yapmadan sade bir şekilde süsler. Senin tarzını da ona benzettim tabi bir S.Ali değilsin ama onun gibi konunu sıradan bir olaydan seçip iyi bir dil kurgusuyla süslemeyi başarmışsın öykünü (tabi kendi çapında)
Yorumunuz için teşekkür ederim. Buna benzer bir yorumu daha önce de aldım, dediğinize katılıyorum. Sıradan konuları seçmem ise sanırım hayatımın sıradan olmasına dayanıyor. Bu biraz çekilmez bir durum ama yine de idare ediyorum kendi çapımda. Kendime ait bir blogum var. Vaktiniz olursa ve incelerseniz çok mutlu olurum.
http://elifates.blogspot.com.tr/
bir iki öykünüzü okudum zaten vakit buldukça diğerlerinede bakmak isterim kurgu yazmaya yeni başlayan birisi olarak işime yarayacaktır mutlaka teşekkürler!