Ne kadar yaklaşırsan yaklaş, uzak olanla bir olamıyorsun evlat. Hayatın karşına neler çıkaracağını söyleyen insanlarla dolar taşar çevren; ama ister misin neler çıkaracağını diye kimse sormaz sana. Konuşursun duymaz, anlatırsın anlamaz, yaşatırsın yaşa(ya)maz. Yani uzun lafın kısası evlat; bir hayali paylaşmayan, bir hayatı paylaşamaz… Erirsin yanarsın, tütersin, kavrulursun, kül olursun; ama suya ateş olmaya kalkarsan; ancak yandığında kavrulursun.
Diye düştü adam notlarının arasına ıslak gözlerle. Ağlayamam derdi. O yüzden satır aralarında belirirdi gözyaşları. Gözünden düşüremediklerini gönlünden düşürür, parmaklarıyla resmederdi içindeki yangını. Ne zaman gözleri dolsa sarılırdı kağıda kaleme. Başka bir çıkar yolu yoktu çünkü. Okurlarını üzmek için yazmazdı ama bunları. Duygularını paylaşır; acılarında buluşmak isterdi insanların. Acılarına ortak olmayı isterdi çünkü.
Derken ayrılığı hissetti yine. Sunay Akının şu cümlesine takıldı gözleri ‘Yan yana ayrı yazılırken; apayrı bitişik yazılıyor. Türkçenin çok sert mizahı var.’ Biz yan yana bile yazılamadık ayrılırken birleşelim. Kaderde hiç birleşemedik ki, kederde birleşelim. Kaç kadehe meze ettik yaralarımızı da; bir yarada buluşamadık işte…
Aramızda hep mazi vardı bizim. Korku… Geçmişte yaşadıkları geleceğe bakmasına engel oldu hep. En acı yanı ise hiç olmayacağım bir yere koydu beni. ‘Herkes’ kalıbının hiç olmayacak bir yerine. Pi* gibi kalakaldı duygularım ortada. Dokunmadı, örtmedi üstünü. Ne yaralarına dokunabildim, ne yara almadan çıkabildim. Hiç kazanamayacağımız bir savaştan mağlubunun kim olduğu bilinmeyen bir şekilde ayrı düştük işte.
Elden bir şey gelmeyince el gibi kalıyorsun öylece. Sezen parçası gibi duruyor gönlünde ‘Yok öyle el gibi durma gül biraz; sana gülmeler yaraşır. Yok öyle güz gibi soğuk olma, güz ayrılık taşır.’ Elini elimde hiç hissedemeden el gibi el-vedalaştık işte. Elimi hiç kaldıramadım vedasının arkasından. O kadar takatim yoktu. Çok da umursamadı zaten ardına hiç bakmadan gitti işte…
Bunca olan şeylerin arkasına uyuyacağız artık zaten. Bu sefer mola istemiyorum senden hayat. Ben artık bu oyundan çıkmak istiyorum. ‘Uyuyalım. İnsan uyudu mu her şeyi unutur.’ Diyordu bir kitapta. Neyi unuttuğumuzu unutacak kadar uyuyalım artık…