Herkes biraz yalnızdır önemli olan ise o yalnızlığa kimin gerçekten aşık olduğudur.
Hayatımızda birisi olunca illa ki mutlu mu hissetmek gerekiyor ya da illa ki sevmek mi gerekiyor birisini. Yalnız olarak yaşanamıyor mu bu koca Dünya’da, illa ki birisinin gözlerine, sözlerine, saçına, gülüşüne mi tutulmak gerekiyor, onlar olmadan yaşanmıyor mu hayatta ? Aslında daha güzel yaşanıyor birisi, birileri seni yarı yolda bırakmıyor, kaybetme korkun olmuyor en basitinden elbette imrendiğin anlar oluyor bazen ama yatağın sol tarafının boş olmasına alıştığın zaman orada birisi olduğu zaman bu sana sadece fazlalık gibi geliyor aklında; ” ya giderse, acaba ne düşünüyor, gerçekten seviyor mu beni ? ” gibi sorular hayal oluyor. İnsanoğlu hayatta her zaman buz dağının görünen yüzüne tutulur ve görünmeyen yüzünde kendini boğulurken bulur. “Neden bunu yapıyoruz biz kendimize” diye defalarca sormuşuzdur belki, gidecek birisine tutulmak hayatının merkezine onu koymak yanan bir sobanın üstüne elinizi basmak kadar saçma aslında. Hayat bize her zaman bir şeylerin peşinden koşmayı dayatır lise biter iyi bir üniversite, üniversite biter güzel bir iş, iş hallolur güzel bir eş… Hep bir hengamenin içinde kayboluyoruz kendi düşündüklerimizi değil bize dayatılanları seviyoruz sadece, belki de sadece sevdiğimizi düşünüyoruz. Gerçek hislerimiz ise gerçekten bizi seven birisini bulmak, bulamıyoruz da çünkü; kafamızda ki kalıplara beğendiğimiz bedenleri uydurmaya çalışıyoruz, olmuyor acıtıyor… Ondan sonrası da yalnızlığa aşık olduğunu sanmak, birisi olduğunda onu fazlalık gibi görmek, gerçekten sevecek insan bulamıyoruz hepsi bu yalnız herkes, yalnızlığa aşık olduğunu söyler ama kimse onunla aynı yatağa girmek istemez…