Yaşadığımız hayatlar, önyargılar, iyinin kötüyle savaşı hep kötülüğün kazanması iyiliğin o acınası ”bir gün mutlaka” umutları … Tüm bunlar yormuyor mu seni? Ben çok yorgunum tüm yarım kalanlardan, yaşanıp bitenlerden o aptalca gülümseyen kadınlardan o kadınları becermeye çalışan erkeklerden.
Sabahın köründe uyanıp akşam vakti eve dönmemiz ve bir gün ölmemiz üzerine kurulu bu hayattan ve hiçbir şey yapamamaktan sıkılmadın mı?
Sıkıldım… Sıradanlığımla öldürüyorum aslında kendimi yavaş yavaş zehirliyorum .Hızlı bir ölüm olsun istemiyorum tadına vara vara ölmek istiyorum ondan. Çünkü hayattan zevk alamıyorum bari ölümümden keyif alayım.
Her sabah uyandığımda aynı yüzler aynı şeyler beni bekliyordu uyanmayıp ölsem belki daha mutlu olurdum. Ama yaşamak için programlanmış bir bedenle ölmek çok zordu. İntihar edenlere şaşırıyordum bu hayatta kalmaya programlanmış makineyi nasıl da alt edip kendini ölümün kollarına bırakabiliyorlardı.
Aslında ölümden sonraki derin sessizlik o bilinmezlik korkutucu geliyor çoğu zaman da.Öyle zamanlarda sanki yaşamak güzel geliyordu en azından ertesi gün neler olacağını tahmin edebiliyordun. Nefes alıyordun ve toprağın altında gözünden solucanlar çıkmıyordu .
Böyle zamanlarda en sevdiğim şarkıyı son ses açar gözlerimi kapatıp evrenin notalardan meydana geldiğini düşünürdüm.Koskoca evrende Dünyanın nasıl sesler çıkardığını merak ederdim..
Yeterince uzun zaman harcadıysanız yeryüzünde, insanlar korkutucu gelir hatta içinde tuttuğun ruh bile.”İnsanlar ve ölüm ‘ ‘işte bunlar hakkında asla yeterince bilgi sahibi olamazsın. İnsanlar beni artık yanıltamıyordu çünkü gözlerine dikkatle bakarsanız; gözbebeklerindeki o karanlığın içinde hapsedilmiş ruhu görebiliyordunuz.Bütün insanlar kötüdür demiyorum ama hepsinin simsiyah gözbebekleri vardır.
Bir de otomatikleşmiş hayatları..
Örneğin;Yaptıkları işleri ,arabalarını,kıyafetlerini,evlerini öyle çok önemsiyorlardı ki yaşamak meselesi umurlarında değildi sanki.Aldıkları her nefeste hep daha iyi bir ev ,bir üst model araba,son model cep telefonu falan almak için nasıl da durmadan dinlenmeden çevrelerine bakmadan neden diye sormadan durmadan çalışıyorladı.Sırtımızda görünmez bir kırbaç sürekli şaklıyordu; ” hep daha iyisi en iyisi ”diyordu bir ses .Sonra bir gün bacakların artık eskisi gibi hızlı koşmamaya ,nefesin o kadar kuvvetli gelmemeye başlıyordu o zaman bir yatağa uzanıp bekliyordun sadece bekliyordun.
Bir de kadınlar ve erkekler diye ikiye ayrılıyordun ki .İşte eğlence o zaman başlıyordu. İkisi de birbirlerini asla anlamadıklarını idda ediyorlardı ama hep birlikte yaşamaya mahkumdular. Birleşip insanoğlunu yeryüzünde tutmaya mahkumdular.İkisini de suçlayamam çünkü gerçekten anlayamıyorlardı birbirlerini . Ama bunun sebebi farklı cinsiyetten olmaları değildi. İnsanın kendi özüydü. Ne istediklerini bilmiyorlardı,kendilerine öğretilmiş tüm kuralları ezberlemeye çalışırken birbirlerini ezip geçiyorlardı sadece.Bozuk para gibi harcıyorlardı birbirlerini tıpkı hayatlarını harcadıkları gibi.
Aşk var mıydı gerçekten ve aşk adına çekilen acılar gerçek miydi? Hani aldığın her nefesin iç organlarını kavurduğunu hissettiğin o anlarda gerçekten hissediyor muydun bu acıyı yoksa bu da mı öğretilmişti sana. Yaşamak da aşk da öğretiliyordu işte ..Bir kadına bir erkeği nasıl peşinde koşturacağı ve bir erkeğin bir kadının peşinde nasıl koşacağı ve bunlar için gerekli tüm kurallar…Tüm bunlar bir tek bana mı saçma geliyordu bir tek ben mi anlayamıyordum? Kalın kafalı biri olmalıydım..Hiçbir kurala uymuyordum zaten çoğunu da anlayamıyordum. Kurallara uyanlar kazanıyordu o gülümsemeyi bilen kur yapan kadınlar ve o kadınları beceren erkekler hepsi kazanıyordu işte bir şekilde ..Ve aşkı böyle yaşıyorlardı kazanıyorlardı işte kendilerince ..
Çok çalışıp hiç düşünmeden yaşayanlar da kazanıyordu. Kurallar önemliydi bu oyunda ..O yüzden öğrenmen gerekiyor ..
Doğduğun andan itibaren sana öğretilenlerle yaşıyorsun ve aşık oluyorsun ya da olmuyorsun ama muhakkak ölüyorsun… Ve bu sürede nasıl yaşadığın; kuralları ne kadar doğru uygulandığınla ilgili..
İşte bütün mesele bu…