Bana geçmişi bir film şeridinin hızlandırılmış halini andırdı, hasret kaldıklarım. Ve birden neden olmasın, diye bir ses içimin derinliklerinden hasretle bana fısıldadı. Hiç kavuşamamışken bir başlangıç olabilirdi. İnsan hiç kavuşamadığının hasretini çeker mi? Belki de sadece düşünmek, özlemek için yeterlidir. Benim kavuşmak istediklerim çoğu zaman insandan önce yazılar olmuştu. Çünkü yazılar, beni sana daha iyi anlatabilir. Yıllar sonra bunu kendime itiraf edebilme cesaretini şu an yazdığım ve sizin okuduğunuz bu kelime ve cümleler sayesinde olduğunu söyleyebilirim.
Senden öte beyaz kağıda tahtını kurmuş yazılarına hayran kalabilirim. Senden ziyade yaşadıklarını bana hissettiren ve kalbinden, kalemine müşfik bir eda ile kağıda kendini usulca bırakan yazılarına bakakalabilirim.
Yazmak, gökyüzündeki yağmur yüklü bulutların içindeki şimşeğin göz kırpmasıyla kendini toprağa bırakan su damlalarını andırır bana. Anlatmak istediklerimiz kara bulutlar misali ağırlaşınca kendini bırakacak bir liman arar. Bu limanda her zaman birinin seni bekleyeceği umudu ile gözünü uzaklara dikersin. Ansızın biri çıkıverdi mi yani bir yol arkadaşı edindin mi yolculuk başlıyor demektir.
Yazabilmek için gözlemlerimiz kadar hayal gücümüzün sınırlarını da zorlamalıyız. Kelimelerle yapılacak yolculuklarda cümleler bize yolculuğun tadını hissettirecektir. Cümlelerin bir araya gelince yolculukta, duracak bir limana ihtiyacın kalmaz. Çünkü o zaman hep semalarda dolaşırsın. Ve başa dönersin. Kendinle o zaman bütünleşirsin. Yazdıkça kendini bulursun satırların gizemli sözcükleri arasında.
Kalemin dokunurken beyaz bir kağıda sanki üzerindeki tüm olumsuz enerjiyi geride bırakmış oluyorsun. Yükün hafifliyor gibi. Sonbahardaki olgunlaşmış ve pişmeye doğru yol alan yapraklar misali kendini bir an bırakıverir beyaz sayfalara. Ve sonra bir de bakarsın yolcuğu bitirmiş biri çıkıverir karşına. Çünkü O, kelime ve cümlelerinin arasından sıyrılmıştır. Sonra seninle güzel bir serencamını yaşar, aşkla.
Emrah Gürbüz