Dünya bir kaç saniye de değişti bildiğimiz dünyanın yok olması ise saatler sürmedi. Birkaç saat içinde insanoğlundan geriye fazla bir şey kalmamıştı. Geriye kalanlar ise yeni kurallara alışmaya çalışıyordu.
Şehirler tamamen yok olmuştu. Gerçeklik kavramı artık geçerli değildi. Etrafta milyonlarca insanı öldüren canavarlar vardı. İnsanlar bu canavarlara takipçi ismini verdiler. Çünkü her insanı takip eden muhakkak bir takipçi vardı. Bazılarında ise bu sayı çok daha fazlaydı. İnsanların ise kurtulmak için neredeyse hiç şansı yoktu. Takip ettiği insanı öldüren takipçi diğer insanlara çok nadir olarak saldırıyordu.
Ben şanslı olanlardandım. O gün ormanda kamp yapıyorduk. Hepimizin etrafında birden canavarlar oluşmaya başladı. Ağaçlar olmasaydı o gün orada ölmüştüm. Bugün kaçıyorum hiç durmadan dinlenmeden kaçıyorum. En azından artık yaşlanmıyoruz ya da yorulmuyoruz. Yiyecek ya da su ihtiyacı duymuyoruz. Ancak hiç olmadığımız kadar yalnızız. Çoğumuz saklanıyor geri kalanımız kaçıyor. Bir araya gelmek intihar ile eşdeğer olarak görülüyor. Çünkü peşimizde olan takipçilerin sayısı artıyor böylece o yüzden tek başına olmak kurtulma şansını artıyor kesinlikle.
Günlerdir hiç durmadan ilerliyorum. Çevremdeki her yapı harap olmuş halde. Yer çekimi bölgeden bölgeye göre değişiyor. Bu yüzden ilerlemek bazen çok kolay bazen ise imkansız. Ancak peşimde sürekli izleyiciler olduğu için durmamam gerek. En azından onların da bizim gibi sınırları var. Benimde iki takipçim var. Bir tanesini atlatmak çok kolay o aşırı yavaş bu yüzden ona kaplumbağa adını taktım. Ancak çok tehlikeli olduğunu hissedebiliyorum onun bana yaklaşmasına izin vermemem gerek. Beni nasıl bulduğunu bilmiyorum ancak peşimi bırakmayacak kadar inatçı. Diğerine ise yaratıcı ismini verdim. Onunla sürekli karşılaşıyoruz. Bir şeyler yaratmakta usta. Peşime sürekli takip eden makineler yolluyor. Onun karşısına çıkmaya çalıştığımda asıl güçlü makinelerini yolluyor. İlk başlarda onunla baş edebilirim sanmıştım ancak her yenilen makineden sonra daha güçlüsü geliyor. Onu yenemedikten sonra savaşmak yalnızca onu güçlendiriyor. O yüzden sabırlı olmak zorundayım.
Aradığım şeyi bulabilirsem biraz dinlenmek için zamanım olacak. Aradığım şey bir zamanlar dünyada bolca bulunan bir şey. Bir ağaç. İlk başlarda da bu yüzden kurtulmuştum. Ormanda bize saldıramamışlardı bu yüzden kaçmak için vakit bulmuştuk ancak takipçiler ağaçların yakınına gelemeseler bile çağırdıkları hayvanlar ya da yarattıkları araçlar ormanı ve ağaçları yok edebiliyor. Yine de bu bize kaçmak ya da dinlenmek için şans tanıyor. Bu sonsuz kaçışın arasında bir saniyelik dinlenme için her şeyini verebilir insan.
Orada bir ağaç var sanki sonsuzluğun ortasında gibi duruyor. Yer çekiminin değişmesi sonucu yukarı çıkmış bir toprak parçasının üzerinde bir ağaç ve yanında ufak bir yapı. Ağacın yanına gitmeye çalışırken iki farklı takipçi karşıma çıkıyor. Beni umursamıyorlar demek ki hala takip ettikleri biri var. Yoksa bana saldırabilirlerdi. Ağacın yanına geldiğimde kızıl uzun saçları. kırmızı gözleri, beyaz teni olan ve korktuğu her halinden belli bir kız karşımda beliriyor. Takipçilerin burada bulunma sebebini anlamış oldum sanırım. Korkusu ve çaresizliği yüzünden okunuyor ancak yine de şanslı takipçileri buraya çıkabilecek özelliklere sahip gibi durmuyor ve kaçmadan yaşayabiliyor.
-Merhaba sanırım takipçilerini atlatıp buraya saklanmayı başarmışsın.
-Evet seni takip eden kimse yok mu?
-Arayı biraz açtım on beş dakikaya burada olurlar.
-Bu arada ben siyah senin adın ne?
-Benim adım mai
-Takipçilerin buraya çıkamıyorlar sanırım
-Evet yalnızca şanslıydım.
Takipçiler de tıpkı insanlar gibi farklı özelliklere sahip. Bazılarının uçabilme gibi özellikleri varken bazıları topraktan ayrılamıyor. Hepsinin sınırları farklı ve önceden tahmin etmek çok zor o yüzden her şey biraz şans.
-Bana on dakika ver sonra giderim peşimdeki takipçi buraya gelirse bu toprak parçası güvende sayılmaz. Toprağı kontrol edebilmişti daha önce bunu tekrar yaparsa sen de güvende olmazsın ayrıca kaçmamız gereken daha fazla takipçi olur.
-Onların hangi güçlere sahip olduğunu biliyor musun?
-Hepsinin değil ancak savaşmaya çalıştıklarımın bazı güçlerini keşfediyorum ve kaçtıkça öğreniyorum.
Onun takipçilerine baktığımda tehlikeli görünüyorlar onlar ile baş edememesi normal diye düşünüyorum.
-Hiç onlar ile savaşmayı denedin mi?
-Hayır onların öldürebileceğine inanmıyorum
-Öldürülebiliyorlar bana inan. Bir gün peşimdekilerden kurtulacağım ve her şey sona erecek.
-Daha önce onlardan birini öldürdün mü?
-Evet
Gözlerinde büyük bir şaşkınlık ifadesi ile bana bakıyor. Sanırım uzun zamandır gördüğüm en güzel gözler bunlar. Ama zamanım doldu gitmem gerekiyor yoksa onu da tehlikeye atacağım.
-Seninle gelmek istiyorum nasıl olsa burada bir şekilde öleceğim ya da sonsuza kadar burada duracağım ama onları öldürebilir isek kurtulabiliriz demektir bu değil mi?
-Onları öldürmenin o kadar kolay olduğunu söylemedim. Özellikle birlikte olduklarında. Ama gelmek istiyorsan beraber gidelim. Zaten eninde sonunda bizi yakalayacaklar sonsuza kadar kaçamayız.
Hazırlanmaya başlıyoruz ancak onun takipçilerinin ne kadar hızlı olduğunu bilmiyorum. Yine de şansımızı denemeliyiz. Yıllardır yalnızım ve kaçıyorum artık ölmeyi umursamıyorum. Yaratıcının ben takip etmesi için gönderdiği makinelerden biri geliyor. Mai’nin takipçileri harekete geçiyor bu iyi bir şey olamaz.
Yüzen adadan atlayıp yere iniyoruz. Arkamızda çok yakın iki takipçi var. Bir tanesi bizi takip etmiyor sanırım yakın dövüşten çok uzaktan saldırı gücüne sahip. Ötekisi ise hızla peşimize düştü. Yakından saldırı için tasarlandığını görünüşten tahmin etmiştim. O anda bir anlığına gözlerime inanamıyorum. Takipçi bir yaratık çağırıyor bu yaratıklardan daha önce görmüştüm ancak bunların takipçiler tarafından getirildiğini düşünmemiştim. Dev boyutunda bir yılan mı gerçekten mi? O kadar yaratığın içinden neden yılan? Neden en sevmediğim yaratık olmak zorunda. Yılan peşimizden hızla geliyor ancak takipçinin kontrolünde gözükmüyor çünkü diğer takipçiye saldırarak bizden uzağa fırlattı. Mai’nin korku dolu gözlerini görüyorum. Sanırım benimle geldiği ve güvende olduğu yeri terk ettiği için çoktan pişman oldu.
-Ne yapacağız? diyor sesi korkudan titrerken
-Bugün kurtulmak için yemek olmamız gerekiyor diyorum gülümseyerek ama neden yılan olmak zorundaydı?
Dev boyutlarda olan yılanın bizi bütün olarak yutmasına izin veriyoruz. Burası çok karanlık ve çok pis kokuyor. Ayrıca yanımda kulaklarımı patlatacak kadar çığlık atan birinin olması her zaman kötü bir şeymiş sanırım. Onu yanımda getirirken böyle olacağını düşünmemiştim. Sakinleşmeye başladığında ise bizi öldürmeye mi çalışıyorsun diyerek tartışma başlıyor. Daha doğrusu tek yaptığı bana kızmak ve bağırmak. Sanırım söylediklerinin çoğunu anlamıyorum bile. Ben ise oturuyorum sanırım zamanın dolmasını beklemekten başka yapabilecek bir şeyimiz yok.
-Sanırım en sonunda sakinleşmeye başladın?
-Evet ama nasıl hala hayattayız ve buradan nasıl çıkacağız?
-Takipçilerden birini öldürmenin bir ödülü var o yüzden hayattayız ve takipçilerin zayıfladığı anda dışarı çıkıp kaçmaya başlayacağız…