Her şey bu sabah işe geç kalmamla başladı. Yeryüzünün en yakışıklı erkeği olduğuna karar verdiğim sakallı adam yanıma -ön koltuktaki kadın yanında yer açmasına rağmen- benim yanıma oturdu. O an bu hareketin tuhaf bir şeylerin başlangıcı olduğunu anladım. Hiç bir şey olmamış gibi işe gittim. Geç kalmıştım, olsundu. İnsanın işe hep geç kalası geliyordu.
Akşam işim biraz uzadı ve sarı dolmuşa binmek için yürüdüm. Dolmuş bomboştu en ön koltuğa oturdum, şoför yanı. Derken araba dolmaya başladı. Kulağımda kulaklıklar, üzerimde siyah montum, saçlarım tepeden toplu. Önde oturduğum için görüş alanım gayet geniş. Sonra o belirdi bir anda. Hiç beklemediğim bir anda. Yaklaştı, yaklaştı ve dolmuşa bindi. Onu tanımam zor olmadı, zira daha bu sabah yanımda oturuyordu. Bu bir işaret dedim yine kendi kendime.
Trafik berbattı, onunla aynı dolmuşta ne kadar uzun süre kalabilirsem benim için o kadar iyiydi. Nefes alırken onun verdiği nefesi de alıyor olmanın verdiği sapıkça mutluluğu duyuyordum. Derken yol nihayet açıldı, yolculuk bitti ve dolmuş her zamanki yerine park etti. Dolmuştan indim, biraz ilerledim ve bekledim. Onu kaybetmek istemiyordum. O, beni geçti ve önden yürümeye başladı. Her hareketi yeryüzünün en yakışıklı erkeğinin yapacağı hareketlerdi. Onu takip etmeye başladım. Yürüdü, yürüdüm. Derken benim de sıklıkla kullandığım kestirme yola saptı, ben de saptım. Sapık gibi onu takip ediyordum ve bundan tarifi mümkün olmayan bir keyif alıyordum. Bir ara beni fark eder gibi oldu, hiç bozuntuya vermedim. Bir apartmanın önünde durdu, ben karşı yoldaydım, yürümeye devam ettim. O varması gereken yere varmıştı. Ben de o apartmanı zihnime kazıyıp, evime doğru ellerim cebimde yürüdüm.
Tipinden etkilenip aşık olayazdığım hiç kimse olmadı bugüne -yeryüzünün en yakışıklı adamını görene-dek.
Ve elbette yarın yine işe geç kalacağım, aynı dolmuşa binebilmek için. Ve evet, yine işten geç çıkacağım, onu tekrar görebilmek için.