Sorun ne,
biliyor musun?
Aptalların
kendilerini akıllı,
akıllıların ise
aptal görmesi.
Hiç emin olamayacaklar ama,
aptallar
akıllı olduklarına,
akıllılar ise
aptal.
Gün bitmek bilmiyor
bazen,
bazen ise doğmak.
Birbiri ardına gizlenen,
sıradan
ve boktan günler.
Beklemek,
geleceğinden emin olmadığın birini…
Bilmiyorum.
Tuhaf
ve bir o kadar da çetrefilli.
Beklemek yersizdir aslında,
beklemek gülünç,
beklemek için o kadar vakit yoktur,
hiçbir zaman da olmayacak;
beklemeye değer biri olup olmadığını
henüz bilmezken,
tabii.
Egom tavan yapmış bu aralar,
öyle diyorlar.
Bilemeyeceğim.
Ama her insanın ona ihtiyacı vardır.
Yalnızca
nerede,
ne zaman
ve kime karşı kullanacağını bilmeleri şartıyla,
bi’arkadaşımın deyişiyle.
Haklıydı.
Ama bunu bilmesine rağmen
kendisinin paradoksa kapılması,
diğer bi’paradoks.
Yeterince beklemiştim
sanırım.
Bir şey yolunda gidiyorsa eğer,
o şey
her ne sikimse
yolunda gitmiyor demektir,
dostum.
O yüzden
hep açık bırak
bi’kapıyı,
kaçmak için
gereken bi’durumda.
Ben kaybettim
ve aramaya da hiç niyetim yok,
o amına koyduğum kapıyı!
Romantizme bayılırım
ben,
bu arada,
hatta en çok
romantizm akımından etkilenmişimdir,
şuana kadar.
Kişilik
ve karakteristik özelliklerime de
çok yansıtır,
kendini.
Ama
biliyor musun?
Bu amına koyduğum küstah maratonda,
hiç bi’sikim şey
tatmin etmeye yetmez,
kadınları.
Bazen düşünürdüm,
acaba istedikleri şey tam olarak nedir,
diye.
Çıkamıyordum işin içinden.
Ama bir şey farkettim,
gel yaklaş lan amına koyayım,
kulağına fısıldayacağım,
ne,
biliyor musun?
Kendileri bile bilmiyorlar
aslında,
ne istediklerini.
Evet.
Komik ama,
öyle malesef.
Şimdiden menapoza girmişler,
yedisinden yetmişine,
güzelinden çirkinine,
bakiresinden fahişesine,
bütün kadınlar.
Kafayı yiyeceğim!