Yeniden sevmek, yeniden bağlanmak, yeniden inanmak bir ihtimal gibi görünse de hayallerinden ve beklentilerinden vazgeçemiyorsun. N’olursa olsun, isterse olmasın diye düşünüyorsun ama inanmaya devam ediyorsun. Bir insanı ne kadar sürede tanırsanız tanıyın sizde bıraktığı iz onu tanıdığınız süreden daha çoktur. Sizdeki izi ne kadar karalamaya, silmeye çalışsanız da fayda vermez. En ufak kırıntı yine sizin ona bağlanmanıza neden olur. Aklınıza onu yeniden kaybetmek gelse de yok etmeye çalışırız o düşünceyi. Bir zamanlar imkansız gibi görünen bir şey bir anda olası bir duruma dönüşür. Bu duruma kendiniz bile inanamazsınız. Hadi biri çimdiklesin de olağanüstü rüyadan uyanayım dersiniz. Tabi rüya olsa ne kadar kahrolursunuz orası ayrı hikaye. Hayatın duygularımızı ifade etmek için ne kadar kısa olduğunu bilmiyoruz. Sanki yüz yıllık ömrümüz varmış gibi yaşıyoruz. O kadar umursamaz ve bir o kadar da içine kapanık. Oysa ki ne olacaktı açık açık dile getirsek her kalbimizden geçeni. Bizi derinden etkileyen, beynimizi rahat bırakmayan düşünceleri. Hep içimize attığımızdan kaybettik. Belki olur da güzel günler yaşardık konuşabilsek. Yaşayamasak da içimizde birikmezdik en azından. Keşkelerle boğulmazdık. Yapamadık değil de yaptık da ders aldık derdik. Ama durum böyle olmayınca da yapamadık, korktuk, korkaktık. Karanlıktan korkmadık
kendi yarattığımız karanlık kadar. Işıklarını söndürmedik yüreğimizin. Bir umutla bekledik etrafı mumla aydınlatanları.