Bitmişler kovasına sığdıramıyorum seni; ardından su döküp uğurlar olsun’un emanet yollarına bıraktığımdan emin olarak tekrar dönecek olmanı ümit edemiyorum. Mevsimlerin cazları yılların yorgun sazları ve eskitilmiş dün harabeliğimde bugünlerimin bile sancıları beni benden almak suretiyle bir daha bana vermemek üzere beni yine hasretinin bitap serseri yanına sürüklüyor…
Ben bu yollardan çok kez geçtim, kaldırımda ellerimi tutmaya çalışan ve ardımda bırakmış olduğum çocukluğum gibi kendi ezbere koşulmuş gölgemi de bıraktım senden sonra. Sonra’lar sonrasız hikâyelere karıştı; bilmem ki hangi bedenin cezp edilmiş aklı çelmeye yeltenmiş sayfalarında kana bulasam duygularımı…
Bir katil olmak için çok çabaladım; kendi duygularını kendisinde öldürürse insan; intihar etmiş olmazdı, bunun adı düpedüz sadece infazdı. Hicap duydum eserlerimin sana serzenişlerinin sululuklarından; kargaya bok atayım derken serçenin küfürbaz kız kardeşi olmak hadisesinde yaralandı kanatlarım; bir daha sana uçmak cesaretini kendimde öylece cesurca ve delice bulamaz oldum. Bu yıl da sensizlik puanım yüz, derbederlik puanım yüz ve sana kavuşmak hakkım elde var sıfır… Kanaat notunu bile çok gördü bu sene de kader; hep mi senin yanında, hep mi senin tarafında olur? Asıl ona kızgınım, asıl ondan nefret ediyorum, asıl ondan bizli yolların yarım kalmış türkülerinde beni susuz ve kimsesiz bıraktığı için tiksinmek zaferimi kalbimde kutluyorum.
Bu sene de nicelerden niceler çalarak sonsuz hasretler gövdemde pusu kurarak yine çok özlendin. Seneye de bu böyle olacak sanıyorum, seneler birbirini kovalayıp saklambaçlı çocukluğumuza döndürürken yaramazlıklarını; biz koparılmış yaprakların hezimetli yanlarının çeşmesinden yalnızlık içiyor olacağız. İnkâr edilemez dik kafalılıklarla dolu duygularım var benim; eşref vakitlerimin çığ düşüren ılıman mevsimlerine kışın ayazlarını dökerek sevdim seni. Benim mevsimlerimle sabahlarım hiçbir zaman birbirine uyan olmadı; tıpkı bizim gibi, tıpkı ikimiz gibi. Unutulmamak lazımdı şimdi; sevda eşarbımı takarak yanında gururla aşkın çömez hallerine nifak sokup ayrılık meşrepliklerine asil aşkımı sunmak lazımdı.
Bu gece yine şarkılar sofrasında bir bardak rakıdan uzak günahsız geçirdiğim tüm gecelerim gibi sadece suyumu içerek hecelerimle söyleşilerimi sende yaşatıyorum. Dolambaçlı yolların çilelelerinde kartopu misali başımıza beyaz taşlar yağdırıp aklımızı başımıza getirmemek gibi planları vardı. Farz et ki; gönlünde balık yedikten sonra ağzında kılçık kalan balık yemesini dahi bilmeyen bir gönül kılçığıyım. Batıyorum öylece izbeliklerde ve sen bile neler olduğunu anlayamıyorsun, sonra geliyorum sessiz ve derinden; yemin ederek şifa otlarımdan gönlüne serpiştiriyorum geçiyor bütün yaraların… Ah deli ben! Erken sevmek hakkımı kullanarak hiç vazgeçememek sonsuzluğuna yakalandım. Sen, hatıralarımda şiirlerimin faili meçhul sebepsiz katiliyken ben şiirlerimde hatıralarımın sebepli katili oldum. Ben, ben böyle değildim. Hiçbir şey bu kadar acı değildi, hiçbir şey bu kadar derbederlik feneriyle acılarıma ışık veren değildi.
Senden sonra benden sonra demeyi dahi unuttum. Benden sonrası senden sonra bile bende kalmadı. Tamamlayalım isterdim mevsimlerin gelgitsiz mutluluklarını; son sözleri olmasın hiç bizsiz yılların, ne çok isterdim sana dair sende yalnızca seninle yaşamayı…
Kader, ellerimde un ufak olan hayatımın garez rüzgârından uçuruyor saçlarıma; ben, yine de intikamsız sevgi dolu bir hayat istiyorum ondan. Eğer bir gün, bir gün dediğim günler bugün olmak hakkını yaşarlarsa ve bugün, dünden uzak yarına mutluluk taşlı pırlantam sen olursan ben parlarken ışığın yalnızca senden geldiğini haykıracağım herkese. Herkes, herkes olduğu için herkes olmaktan nefret edecek. Çünkü sen benim, herkes olmayıp, hiçbir şey olamayıp her şeyimde saklı kalan biçare telaşsız günlerime kavuşmak temennili tek çaremsin.
İyi geceler’le dolu geceleri ne yapayım sen yoksan? Ben senli günlerin günaydın likörlerinden kana kana içip hiçbir zaman sarhoş olmadığım içkilerin aşk sarhoşluğu tezahüratlarına siz de buyurun diyerek herkesi sadece sevmekle sarhoş olmaya davet edeceğim. Herkes dediğim herkesler, herkes olmaktan bir kez daha nefret edecek. Çünkü onlar hiçbir zaman bir şey olamadılar benim için; hiç olmak hakkı devredilmiş fütursuz aymaz yalnızlıkların demiydi hepsi; sen benim açlık yolumda kendime doymaktan vazgeçerken kendimi sende doyurmak maksadıyla aşkına aç kaldığım tek çaremsin. Bu yıl da sensizliğe davet edecekse kader; ben sen yoksan sensiz sensizlikte bile yokum. Sevgilim, sevmek senden gelen kahırların bile mutluluk tablosuysa ben neden kötü resim çizen ressamı oynayayım? Her daim bizi güzel yazan yazar olmaya hazırım. Ellerimde kalp küllerimin yıkım süreçlerinin bittiğine dair ölümsüz belgelerim var; ben sen yolunda beni bulamazsam yarım yaşarım, sen yolunda bizi bulamazsam bilmiyorum ne yaparım…
Esaret tedavülden kalktı sanma; ben yıllardır seni sevmekle hüküm giymiş esaretlik mahpusunda damga yemiş sensizlik vurgunuyum. Sağ gösterip solla vuran hayat; sağ yanımın ölümsüz eserinin sen olduğunu bildiği halde seni bana ulaştırmıyorsa tebessümlerimin takasını rica ederim. Ben sana bir gülücük dağıtayım; sen bana bir ömrünü sun, ben sana gelmekten bıkmam, sen beni bir sev, ben takas ettiğim gençliğimce yalnızca yaşlılığımızda sana uğurlu yolların özürsüz mutluluklarını saçayım… Çünkü sen, bence yalnızca bende güzel durursun. Çünkü ben, bence yalnızca sende tamamlanmayı öğrenebilirim. Yarım kalmak yakışmaz bana.
Ver gönlünü elime sevgilim, gönlünü gönlümden koparamadığım senlerle dolu aşkıma ilave edeceğim…
Dilâra AKSOY