(Şehirler arası otobüs terminalinde akşam üzeri. Üç beş yolcu kalkış saatlerini beklemekte. Bahar. Otobüs sayısı yolcu sayısından fazla. Küçük bir sırt çantasıyla bir kadın otobüslere bakarak yürümektedir.)
Şoför: Abla, Fethiye mi? Beş dakka sonra kalkıyoruz.
Kadın: İki kişilik yeriniz var mı?
Şoför: Bütün otobüs senindir ablacım.
Kadın: Kaça?
Şoför: Bedava abla. Üstüne de gece yemeği ve kahvaltı veriyoruz. Öğlene de meyve servisimiz var. Şu ara işler kesat, malum kimse bir yere gitmiyor. Biz de gidenlere böyle bir güzellik yapalım dedik. Yatmayalım, yol alalım, di mi ablacım?
Kadın: Alalım. İçecek bir şeyler de var mı?
Şoför: Var ablacım. Şöyle en öndeki koltuklara oturun. Sohbet ederiz yolda.
(Şoför ceketini çıkarıp koltuğuna yerleşir. Kadın ön koltuğa oturur, çantasından küçük bir çocuk boyutlarında bir bez bebek çıkarır. Yanına oturtur. Bez bebek, kendisine benzemektedir. İkisi de bağdaş kurarak oturmuştur. Otobüste üçünden başka kimse yoktur.)
Şoför: Abla, siz niye gidiyorsunuz Fethiye’ye? Sorması ayıp olmasın ama.
Kadın: Bi sebebi yok. Gidecek bir yer olsun. İlk siz sorunca ben de fazla düşünmek istemedim. Yol çok yorucu oluyor düşününce.
Şoför: Bu arkadaş kim? (Bebeği göstermeden sorar)
Kadın: Yol arkadaşım. Ne zaman yola çıksam benimle gelir. Ama yolculuğu da hiç sevmez. Yolculuk bitip de yeni bir yere vardığımız zaman çok mutlu olur. Ama hemen çantanın içine kaçar.
Şoför: Kalıcı olmak zor.
Kadın: Öyle olduğunu sanıyor o da. Ama hiç kalmayız biz. Bir yerlere vardığımızda hep yürürüz. Çantanın içinde midesi bulanıyor ama çıkmak da istemiyor. Ben de bazen emanete bırakıyorum çantayla beraber. Kusmasını istemiyorum. Dönünce hep surat asıyor.
Şoför: Kola içsin, biz kusacak olan yolcularımıza kola veririz. Gerçi aylardır yolcu olmadığından kolalarımızın asidi kaçtı hep.
Kadın: Teşekkür ederim. Asitsiz daha iyi olur.
(Bir süre sessizce yola devam ettikten sonra otobanın sağına yanaşırlar. Şoför iner, yol kenarında bir sofra kurar. Rakılı mezeli.)
Şoför: Ablacım, gece servisimiz hazırdır. Buyrun.
(Masaya otururlar, bez bebek için kola da vardır. Otobüsten Zeki Müren’in sesi duyulmaktadır. Kadehler tokuşturulur.)
Kadın: Uzun yola çıkınca hiç karnım ağrımaz benim. Bir kere sadece çocukken Ankara’ya gidiyorduk, çok gaz yaptım, annemin zorla içirdiği sütten o da. Otobüste saldım, sesli olmasa iyiydi. Annem iyi paylaşmıştı beni. Sonra üzüldü öyle kızdığı için. Bu bebeği dikti. O günden beridir hiç ağrımaz karnım. O günden beridir gaz çıkarmadım.
Şoför: (Uzun bir haaaa çeker) Ondan böyle rahat rahat bindin otobüse. Bu sıralar yolcular hep uzun uzun vedalaşır tanıdıklarıyla. Yolcular dediğime de bakma. Her seferde bir yolcu ya oluyor, ya olmuyor.
Kadın: Benim hiç tanıdığım kalmadı. Çok güzel insanları kaybettik. (Sessizlik) İlk vaka benim çalıştığım hastanede anlaşıldı. Zavallı kadın balon gibi şişmiş. Nöbetçi doktorumuz başarılı bir cerrahtı. Bir iğneyle gazı alabileceğini düşündü. Biz de emindik ameliyatın iyi geçeceğine. Ama eli titredi işte. Sonradan öğrendik ki bir gün önce uzun bir otobüs yolculuğu yapmış o da. Şişliği yoktu ama aynı vaka. İki saat sonra o da öldü. Sonra ölüm haberleri arttı işte. Hepsi yoldan gelenler, yola gidenler. Gemi yolculuklarında bile ölenler olmuş. Şaşırdım, deniz dediğin sadece tutar bence. Öldürmez.
Şoför: Yeğenim kaptan, o da geçen hafta döndü. Bütün yolcuları kaybetmiş bir seferde. Mürettebatla birlikte Akdenizin ortasında bir gemi dolusu ölüyle, ne yapacağını bilemeden günlerce dolaşmış. Dönünce bir süre odasından çıkmadı. (Elini, kafasının sağ yanında bir ampülü çevirir gibi oynatır.)Tekrar yola çıkmak istemeyince de kaybettik gencecik çocuğu.
Kadın: Başınız sağolsun.
Şoför: Peki ablacım sen neden böyle yollardasın? Korkmuyorsun başına gelirse aynı şeyler. Allah muhafaza.
Kadın: İlk hafta hastaneden hiç çıkmadık. Sonra yola çıkma yasağı çıkınca artık o kadar yoğun olmayacaktı hastane. Neyse ki yasak kalktı sayenizde. İşinizden olmanızı kim ister? Gerçi insanlar gitmek istemediği için yolcu da yok, değil mi ya? Ama işte, kimsenin bir yere gidemediği bir dünyada yaşanmaz ki. Ben de yola çıkıp ölmek istedim. Bulgaristan’a bir bilet aldım. Yola çıkacağım duyulunca da kovuldum. Bizim başhekim dindar bir adamdır. Senin yaptığın intihar dedi ayrılırken. Yola çıkmadan önce Bez de benimle gelmek istedi, soktum çantama. Gittiğim her yer aynı ama. Kimse mutlu değil. İnsanlar sürekli yürüyor. Ayakkabı fiyatları çok arttı. Bense hiçbir yolculukta ölmedim. Litrelerce süt içtim. Ama hala bir mol gazım yok.
Şoför: Aman abla. Hadi biz ekmeğimizin derdindeyiz. Sana ne oluyor? Otur oturduğun yerde. Niye gidememeyi bu kadar dert ediyorsun kendine?
Kadın: Gidebilme ihtimaliydi beni bütün ömrüm boyunca ayakta tutan. Bir gün sıkıldığım her şeye hoşça kal bile demeden gidebilmek. O günü hep erteledim ben. Biraz daha biriktireyim dedim. Sonra biriken parayla ev aldım. Neyse ki herkes kalıcı olunca ev fiyatları arttı da çok iyi bir fiyata sattım. Eşyalı satınca da alıcısı çok oluyor biliyor musun? Yani hep gitmek istemiştim ben ama üç günlüğüne bile çıkmadım yola son on yıldır. Son bir aydır da her gün yoldayım. Ama tek başıma. Bir de şoförler, kaptanlar, pilotlar var işte. Sendika kursam yüzlerce üyem olur, herkesi tanıdım bu meslekten. (Yalandan bir kahkaha atar. Bez bebek geğirir.)
Şoför: İyi de abla, ya bir gün şişiverirsen. Korkmuyor musun?
Kadın: Korkmuyorum. Bir yerde tıkılıp kalmak daha çok korkutuyor. Bir de yalnızlığa alışabilsem.
Şoför: Olur mu abla, koca sendikan var ya.
(Kadeh tokuştururlar tekrar, şişenin sonu gelmiştir.)
Şoför: Bu masa aslında insanların son saatleri iyi geçsin diye kurulur ya, senin için de başka türlü iyi oldu.
Kadın: Evet. Bu hizmet yeni başladı değil mi? Daha erken düşünülebilirdi.
Şoför: Yalnızlık bize de tak etti ablacım. Bizim de bir gün meyhanede otururken geldi aklımıza.
Kadın: İsabet olmuş.
Şoför: Fethiye’den sonra nereye gideceksin abla?
Kadın: Dedim ya düşünmüyorum. Düşününce işin içinden çıkamıyorum.
Şoför: Günlerdir ben de düşünüyorum. İşi bırakırsak şişeriz diye korkup yollardan ayrılamıyoruz. Ama yetti artık. Evime, çocuklarımın yanına gitmek istiyorum. Onları da alıp bir yerlere götürmek istesem olmuyor. Ayrı yollara düştük. Karımı özledim. En fazla beş saat kalabiliyorum yanında. Sonra telaşlanıyorum şişiyorum gibi geliyor. Belki de o güzel yemeklerindendir. Ne bileyim işte ablacım. Yoruldum yollardan. Sen yola çıkmak istiyorsun, ben istemiyorum. Ne acayip di mi?
Kadın: Yaşamaya çalıştığımız için yaşayamıyoruz gibi bir şey demişti bir arkadaşım. Ben de “yaşamak bu değil, yaşamak yol almak” dedim. Bunun bedeli ölmekse öleyim dedim. Yaşayamadığım gibi ölemedim de. Beceriksiz bir insan oldum hep. Yapacak bir şer yok. Yolumuza bakıcaz. (Yine aynı kahkahayı patlatır. Bez bebek osurur.)
(Şoför ayağa kalkar. Masayı toplar. Otobüse yerleşirler.)
Şoför: Yolumuza bakalım o zaman ablacım. Uyumak istersen söyle de müzik açayım kendime. Sessiz çekilmiyor.
Kadın: Şimdiden aç istersen. Uyumalıyım biraz.
(Şoför radyoyu açar. Bir konukla yapılan değiştir yarışmasını dinlemeye başlar. Her değiştir’de şoför de bir şarkı aramaya koyulur. “Bitsin artık bu çile”yi mırıldanmaya başladığı anda ani bir fren yapar.)
Şoför: Abla, uyan abla, buldum. Valla buldum. Bitti bu işkence.
(Bir süre sonra kadın şoför koltuğunda otobüsü kullanırken, şoförse kucağında otobüsteki bütün yiyecek ve içecekle birlikte kadının oturduğu koltukta tıkınmaktadır. Bez bebeğin ağzının kenarındaki söküğe dayalı bir pipet vardır. Radyoda “Bir ihtimal daha var” çalmaktadır.)
Kadın: Olacak mı dersin?
Şoför: Olmazsa yapacak bir şey yok ablacım.
Kadın: Ben biraz huzursuz hissediyorum kendimi. Midem bir tuhaf.
Şoför: Valla ablacım, ben de pek iyi değilim. İyiyim de değilim. (Güler) Hayırlısı.
(Sabaha kadar aynı halde yol alırlar. Giderek şişen karınları artık oturmalarına engel olunca da otobüsü bir ayçiçeği tarlasının yanında durdururlar. Ağır ağır tarlanın içine yürümeye başlarlar. Kadının elindeki bez bebeğin yüzü gülmektedir. Üçü de gülmektedir.)
Şoför: Güzel yere denk geldik. Buradan daha güzel yerde ölemezdik bu yolda.
Kadın: Hiç böyle hayal etmemiştim. Teşekkür ederim.
Şoför: Estağfurullah ablacım. Ne yaptık ki?
Kadın: Beni kurtardın.
Şoför: Sen beni kurtardın abla. (Sessizce yürümeye devam ederler) Ben daha fazla yürüyemeyeceğim sanırım. Şuraya uzansam diyorum.
Kadın: Ben biraz daha yürüsem ayıp olmaz di mi?
Şoför: Olmaz ablacım estağfurullah.
Kadın: Peki o zaman. İyi ölmeler desem olur mu?
Şoför: Olur ablacım. İyi ölmeler.
(Kadın elindeki bebekle yürümeye devam eder.Bir iki adım daha attıktan sonra döner, bağırır.)
Kadın: Bu arada adın neydi? (Ses gelmeyince geri döner. Şoförün yanına oturur. Saatlerce gözlerinin kapanamayacağını, bir türlü ölemeyeceğini bilmeden oturur. Uzakta, yolun kenarındaki otobüsten “olduramadım” duyulmaktadır.)