Yağmurda ıslanmış yollarda yürümek ne hoş… Hele de sokaktaki lambalar eşlik edince daha da bir güzelleşir. Her yağmur yağdığında herkesler der ki: yağmur ağlıyor ya da bulutlar ağlıyor diye .Hiç düşündünüz mü gerçekten ağlayan yağmur mu, bulut mu yoksa ağlayan yollar mı diye? Her yağmurdan sonra yollarda yankılanan bir sıcaklık ki ne sıcaklık… Bilim buna yağmurun oluşum aşaması der fakat edebiyat ya da kişisel görüşler ne der?… Peki o sıcaklık da neyin nesi? Yollar o kadar ayaklar taşıdı hatta taşıyor ki belki biriktirdiği, insanlardan öğrendiği; öfkesi, mutluluğu, çaresizliği, yalnızlığıdır toprağa kustuğu…Ve içindekileri alevi ile değil sadece alevin sıcaklığıyla dışa veriyor. Üstündeki toprak ise sadece derdini paylaşan tek dostu… Tabi bazen yağmur altında ıslanıp, deliler gibi çığlık atıp içindekilerini dökenlerimiz de vardır.Eminim yollar bizi çok kıskanıyodur.Fakat onlarında çığlıkları vardır elbet. Toprağın parçalanması gibi…Derdini anlatamaz, içine atar, derken bir bakmışız ki yollarda kendiliğinden oluşan boşluklar. Biz bu felaketlere toprak kayması, v.s. deriz. Gerçekten öyle midir peki? Bence değil… Hani halka arasında deriz ya ‘taş olsa çatlar bunca derde’, işte yollarınki de o hesaptan. Yollar olsa çatlar. Her varlığın kendine has hüznü, mutluluğu vardır fakat bunları farklı yansıtırlar o kadar….