Sevgili Sen,
Bu mektubu sana armağan ediyorum. İçinde tuttuğun ,yüzüne vuramadığın,unutmaya çalıştığın ne varsa bunları yüzüne vurmak için çabalamayacağım.Senden bir şey isteyeceğim. Sadece oku.Kendimle yüzleşirken senin de beni anlamanı ümit ederek başlıyorum.
Yorgunsun biliyorum. Eğitim hayatın yüzünden ya da iş yoğunluğun gibi somut sebeplerden yorgun oldugunu kastetmiyorum. Kastettiğim şey ; Zihnin…
Aslında beyin sadece bilgilerimizi depolamamıza ya da sınavda hafızamızda yer alan o bilgileri kullanmamıza yarayan bir organ değildir .Biliyorsun…Espri üzerine kahkahalar attığımız, bazı zamanlar iştahımızın kabarması sonucunda yediğimiz pastamız, düşük sonuçla karşıladığımız sınav notumuzun üzerine ağlamamız ve bir insana aşık olmamız…Bunların hepsi beynimizin bize sinyaller gönderdiği zaman yaşadığımız şeyler …
Ben bu zamana kadar hep yorgundum. Sen de yorgun olmalısın.Tabi benim gibi her şeyi ayrıntısına kadar düşünen bir insansan…Evet , var olduğum saniyeden bu yana hep birtakım sorunların üstesinden gelmeye çalıştım ve yoruldum. Bence yorulmak en büyük hakkımız. Ben bir robot değilim , sen de değilsin.Yapay zekaya sahip değiliz. Bir beynimiz var değil mi ?O zaman bazı şeyleri bir süreliğine boşverelim . Yani yorgunluğumuzun tadını çıkaralım. Bu sana biraz garip gelebilir ama açıklayayım .
Bir çay hazırla kendine ; Açık demli,mis… Sonrasında al eline kitabını , konforlu bir koltukta ayaklarını uzatmayı ihmal etme. Güzelce yaslan ve çayından bir yudum al , kitabının sayfalarında kendinden bir adım daha uzaksın. Öğrencilik hayatın , iş yoğunluğun , üzgünlüğün , kırgınlığın … Hepsi şuan için senden uzaktalar.
Sana verebileceğim ve benim uyguladığım ”Yorgunluğun keyfini çıkarma ” tavsiyesi budur .Kendini kollarına atabileceğin bir kitap önereyim sana : Sam Savage- Firmin. Umarım okurken benim hissettiklerimi hissedersin. Ah, bir şey unuttum tabi! Bu sırada güzel bir müzik…