Birgün çok sıkıldığında için, gözlerin alev alev yandığında, kızdığında birilerine yada kaybettiğini düşündüğünde aklına mukayyet olma savaşını, yenildiğinde deliliğine, kimseyi istemediğinde etrafında, herkesin kalbin kadar temiz olmadığını öğrendiğinde ne bileyim savaşamadığını düşündüğünde, ayak direyemeyip de geri püskürtemediğinde irin, zehir, necis ne kadar şey varsa etrafında def edemediğin.
Başemediğinde şeytanınla, iblisle karşı karşıya gelmeye bile cesaret edemediğinde, kırıldığında kalbin, hızlı hızlı atarken nefes nefese bıraktığında seni hıçkırdığında belki yandığında genzin. Ellerini açtığında semaya, unutulmuşluğununda unutulduğunu düşündüğünde, uykuların kaçtığında, ellerini toplanmış dizlerinin önünde birleştirip oturduğunda pencerenin önüne. Kapının altından atılmış irice bir zarf olduğunu farket istiyorum, gerek kalmasın istediğim kadar değil elbette, elbette herşeyin en daha, çok yada en iyi olmasını istediğimin milyonda biri kadar değil. Fakat alacakaranlığın en kör, en sağır noktasında bile bir zarflık bir umut olsun istiyorum. Kan revan içinde hissettiğinde bile acı hissetmemeni sağlayacak hastalıklı bir analjezik, tek başına şizofren bile olamayacağını hissettiren birkaç mb bir mutluluk…
Belki Ortaçgil söyler 71 yapımı 45lik o plağı bulabilirsem senin için eğer, ya da girerim bir stüdyoya her ne kadar ne gitarda Ortaçgil kadar güvenmesem de kendime ne de mızıka çalarken hiç denemesem de ben derim; Yüzünü dökme küçük kız
Bırak üzülmeyi… Her ne kadar zarf ile şarkı göndermek pek de pratik olmasa da.
Kaç yıllık bir senaryonun oyuncusu olursan ol yada ömrünün yekününden kaç yıl tüketmişsen farketmez ”Küçük Kız” derim, Ortaçgil’e saygımdan değil hem de. Ben kelimelere bile dökemedim, sen yüzünü asla dökme ya da yüzüne dökme yanmasın gözlerin kalmasın gerek zehir atmaya. Tam anlatamam eksik kalır korkusuyla prangalar vurduğun ne varsa köpürtme boğazında ama dökme yüzünü işte. Bir şarkı yetmez bilirim elimden gelirse şarkı bitmeden; Günün ilk kahvesinin dumanını ve kokusunu, bir vapur düdüğü sesini belki İstiklal’den bir tramvay resmini, en sevdiğin şarkının bulunduğu imzalı bir albümü, -di’li geçmişten kalan yaralarına pansuman, kendi çektiğim fotoğrafları, uğurlu olduğuna inandığım penamı gönderirim korusun diye ya da dualarımın kabulüne faydası olsun. Dökme yüzünü, ne kadar şekil yaparsa yapsın hayat. Bil, Her tutsağın bir kaçışı, uykunun uyanışı vardır. Beden gitmeye teşne ama hayat kal der gibi olursa hayatı dinle yakışacaktır bu şarkıya…