Başımı kaldırdım ve adını sayıkladım.Heyhat! Ne müflis bir harf topluluğu.Cidden bu isim mi mahvetmişti beni bu derece? Sen miydin,karanfilleri susuz,tenimi tuzsuz,kalemimi ruhsuz eyleyen?Zaten çoğu zaman yakışmaz yakıştıramayız,konduramayız yapılanları ne kendimize ne de ona…Sözlerimdeki özlem kalbine inceden inceye bir sitem,kalemime bir nun ya da elif,İstanbul’a bir gurbet,gurbete vuslât.Hiçbir şey aynı değil mahiyetinde kaç mektup yazdım da yollayamadım,şimdi hepsi bir şişenin içinde Marmara da!İsimsiz kaç mektup be adam! Kaç hükümdarlık kurdum ardından, bir bilsen kaç defa alnıma çizdim hayalini.Şu deniz şu kandiller şu câmi dile gelse Bâki utanırdı hayâdan sebep. Şu canına yandığımın edebiyatında kaç şairi küstürdün kelâmlara bir bilsen.Adını hiç anmadan, gökyüzüne bakıp adını çizdim yedi kat göğe,havaya, yere, toprağa, ocağa, şubata, semâya.Âh be adam!Kalp dediğin yangın yeri ateş düştüğü yeri yakar ya hani ben yanıyorum bu sevdaya düştüm düşeli.And içtiğinden midir bu hal-i vazîyetimiz?Hangi yıldız kurtarır bizi şimdi,hangi padişah,hangi entrika, hangi Endülüs Mahkemesi,hangi Divan-ı Hümayun’â danışıla ahvâlimiz?! Sus sus ki adın adıma ; adım-adım yaraşsın,yıldızlar yine parlasın, sevdam sende hüküm kılsın , aynı sevda bana kıysın!