Bugüne kadar, Doruk ve devre arkadaşlarının; mezuniyetten, atama yerine intikali ve adadaki özel yaşamlarına dair kısa, öz anıları paylaştık.
Kışla’da geçen görevlerine hiç değinmedik.
Aslında anıları kaleme almayı düşündüğümüzde de tasarlanan amaç, sadece Doruğa ait olan anıları paylaşmaktı!
Bu hedefimiz değişmeyecek!.
Rızasını almadığımız, meslektaşların özellerine girmeyeceğiz.
Jandarmanın not defterindeki 1. Bölüm yani 1 yıllık Ada’da geçen sürenin son çeyreğine girdik.
Bundan sonra 1 ya da 2 yazıyla ada serüveni noktalanacak. Ada’dan sonra Foça komando okulu var. Daha sonra Bolu devreye girecek.
Onun için diyorum ki bu gün 116.J. Tb. K. Atanan onlarca genç Ast Sb. Kıtada ne yaptı kısaca özetleyerek girelim konuya.
Biliyorsunuz Türkiye cumhuriyeti bir hukuk devleti. Ya da 3/ 5 sene öncesine kadar öyleydi.
Hukuk devletlerinin emniyet ve asayiş ile kamu düzeni kulluk kuvvetleriyle sağlanır.
Türkiye Cumhuriyetinde genel kolluk kuvveti deyince akla, Belediye hudutları içinde Polis, belediye hudutları dışında Jandarma gelir.
Sahil güvenlik, gümrük muhafaza, Milli istihbarat, orman muhafaza ve trafik polisi, özel kolluk kimsenin çok umurunda değildir.
Hatta birçok kimse bu kurumları yolu düşmezse adını bile bilmez
Bizim Ada yolcuları, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin; kamu düzenini sağlayacak, emniyet ve asayişi koruyacak mükellef jandarma erlerini eğitmek için Ada’dalar..
O zaman askerlik hizmet süresi çocuk oyuncağı gibi değildi. J. Er ve Erbaşı 24 ay sıladan uzak, şafak sayardı…
Piyade askerleri ile ilgili iddialı bir laf söylemek elbette Doruğa düşmez! Lakin Jandarma erleri için söylenecek o kadar güzel şey var ki söylenmezse haksızlık olur.
Eğitim birliğinden Anadolu’nun 7 bölgesine dağılacak ve belediye sınırları dışında; emniyet ve asayiş görevi alacak bu Anadolu çocuklar: Eğitim birliklerinde deyim yerindeyse yeniden doğuyorlar.
Jandarma erbaş ve eri, temel askeri eğitimin yanında: yüzeysel de olsa, yürürlükteki kanunların kendilerine ne görevi verdiğini, omuzlarına nasıl bir mesuliyet yüklediğini öğreniyorlar.
Görevde kaldıkları süre içinde işlenen suçlara nasıl müdahale edileceğin hem nazari hem de uygulamalı olarak öğrendi.
Tutanak (zabıt) nasıl tutulur?
Jandarma devriyesinin görevi nedir?
Kaç Türlü devriye vardır?
Emniyet nedir asayiş nedir…
İl ve ilçe idaresi nasıl olur?
Vali –Kaymakam, Savcı ne iş yapar?
Hâkim’in görevi vs vs
Daha da önemlisi, halkla nasıl ilişki kuracağını, nasıl konuşup; nelere dikkat etmesi gerektiği ders olarak veriliyordu.
Lafı çok uzatmayalım.
Eğitim birlikleri mükellefiyet altına girmiş gençler için çok yönlü bir mektepti ve bu mektebin öğretmenleri daha dün öğrenciyken, hayata merhaba diyen gencecik bu çocuklar.
İşte o çocuklar, kıta’da omuzlarına yüklenen sorumluluğun bilinciyle hareket ederken, sırtlarından üniformayı çıkartınca içlerindeki çocukla baş başa kalıyor ve çoğu zaman çocukların bile yapmadığı çocukluk yapıyorlardı.
Nasıl mı?
Anlatayım.
Doruğun aynı evi paylaştığı arkadaşlarından Musa mahalleden bir kıza âşık olmuştu. Kızı ne zaman görse efkâr basıyor, çözümü aslan sütünde arıyordu.
Elbette aslan sütü yalız ona düşmüyor arkadaşları olarak Duruk ve diğerlerine de düşüyordu. Sanırım şubat ayı başlarıydı.
Mafelde masal kuruldu!
Aslan sütü 70’lik gelip masanın orta yerine dikildi. Zeki Müren’in sesinden “ Burası agora meyhanesi, Burada yaşar aşkların, En divanesi en şahanesi” dinlenmeye başlayınca: ahlar öfler, sonra Pandora’ya duyulan sevdalar rakıyla mezesiz yudumlandı.
Tam da muhabbet koyulaşmıştı ki Doruk aslan sütünün de etkisiyle, beklenmedik bir çıkış yaptı. Arkadaşlar büyütmeyin. İsterseniz ben bu akşam bu kızı isteyim deyiverdi.
Bu söz üzerine Masa bir anda sessizliğe büründü.
Sahi yapar mısın?
Elbette yaparım, yalız sizde geleceksiniz. Elbette geliriz falan derken, saat bayağı ilerlemişti. Hesap ödendi ve mahallenin yolu tutuldu.
Şarkılar türküler eşliğinde mahalleye girildiğinde ışıklar sönmüş mahalle sakinleri istirahat geçmişti bile. Hani görev bitince içlerindeki çocukluktan söz demiştim ya, işte gençlerin tamamı çocuklaştı. Önce mahallede bir tur atıldı. Kilisenin önünden geçerken, kilisenin çanı çalındı ve de şişede durduğu gibi durmayan aslan sütü, zıvanadan çıkarttı.
Zeki Müren’in sesinden dinlenen Agora meyhanesinden akılda kalan “ seni hatırlıyorum ve sana susuzluğumu, meze yapıp içiyor içiyorum” kasketi takılmış plak gibi tekrarlanıp duruluyordu.
Derken Pandora’nın evinin önüne gelince Tutturdular haydi söz verdin çal kapıyı diye…
Doruk bu söz verdiyse yapar gerçekten istiyor musunuz diye sordu, toplu halde evet diye bağırdılar. Peki, gelin dedi ve doruk dış kapıyı çaldı.
Kapıyı çalınca evin ışığı yandı. Bizim sarhoş ayağındaki gençler ışığı görünce patır kütür hepsi Doruğu yalnız bırakıp kaçtı.
Doruk arkasına baktı, kendi kendine size güvenen de kabahat dedi bekledi. Kapıyı açan Pandora’nın babasıydı. Dışarı çıkınca doruk rahatsız ettiği için önce özür diledi.
Sonra, hayırlı bir iş için gelmiştik, arkadaşlar kalleşlik etti kaçtılar dedi. Adam senin işin yok mu kardeşim? Gece vakti git işine dedi döndü geri evine.
Doruğa bu gece Ders oldu! Söz verdi kendi kendine. Bir daha asla böyle bir tongaya düşmeyecek, şaka bile olsa rezil etmeyecek kendini…
…/…