En kara vadinin semasında kızıl var
Soluğum kesilir üşümekten
Ciğerlerim hasretin kucağında yanar
Unuturum eski kuytu geceyi
Yükselirim sessizliğin cümbüşünde dağlara
Yeşillikler aşarım ayaklı bir ağaç olarak
Toprak olurum ateşlere izlerim dalgayı
Kah güler kah korkarım rüzgarlardan
Koşarım mehtabın sevabında ormanlara
Uyurum ölümden öte siyah koyunlarla
Hey! Söyle bana boydaş
Ne bu aydınlık bu izinsiz vakitte
Elim ayağım gürültü ve kalabalık henüz
Demek öyle, güneş benden parlak ve bensiz doğmaz
O halde gidelim hadi göster her yer yıkılmadan ışıktan
Gördüm, evet
Her derenin balığı birbirinden güçlü
Suskunluğun kulağı güneş ama farklı
Gürültünün sessiz hakikati ıssızlıktan
Ve duyduğum anlam yalnız geleceğe güzel
Göklere oturmuş yedi obur yirmi dört pastayla
Avizelerden değilmiş ak saç, kuşlara bağlanmış takvim
Söyle! Ne yapmalı şimdi yüce yoldaş,
Demek öyle, kulağım yırtılana kadar dinlemeyim havayı
O vakit sende söz ver gençlere söyleyeceğine,
İnsan yalnız duyduğunu bekler ve sesleniş beklemeye dahildir.