Yazımı üç beş dallı bir zeytin ağacının gölgesinde rüzgara savuruyorum. Yasalarla korunan zeytin ağacının gölgesinde korumasız… Vahşinin yanında ne kadar masum… Martıların bir kaç on metre altında ne kadar özgür ve canlı… Kanunların omuz hizasında aldığı nefes kadar acımasız… Kış günü bir annenin çocuğuna giydirdiği çift katlı kıyafetler kadar masum… Başta bir giymek istemezsin. Başına geldiğinde kendi içinde tatlı bir pişmanlık, yeni tanıştığın insanın damağında bıraktığı iz kadar hoş ve eşsiz… Eşi benzeri bulunmayan bir sevgi aradığın da doğru. Bütün bu doğrular içinde o mahalledeki yaşlı teyzenin ziline basıp kaçma hissi… Sen sanıyor musun ki yaşamın sonbaharında, kapının hemen arkasında bastonu, yüz çizgileri en güzel tuvallere malzeme teyze bir sana bağırdı? Bir sen bastın. Bir sana alındı. Ama o an insan değişiverir kötü hallice. Ağzında sessiz sessiz biriktirir ses taneleri. Yani dönersek şu bizim zeytin ağacına, sen bunları düşünürken o yaşama sımsıkı sarılmakla meşgul…
SokakVeKitap